Bugünkü yazımızın tamamını Menemen´de 67 yıl önce çiftçilerimiz ile yapılan çok önemli bir röportaja ayırdım. O yıllarda Menemen Ovası başlıkta da göreceğiniz gibi susuzluktan kıvranmaktadır. Menemen köylüleri bu duruma isyan etmiş, yetkililere seslerini duyurmak için köylerine gelen bir gazeteciye içlerini dökmüşlerdir.
Gazeteci Hikmet Bozkurt tarafından bizzat gezilerek yerinde görülen Menemen Ovası´nın ?su? ihtiyacı üzerine yazılan bu önemli makale 67 yıl öncesi çekilen büyük sıkıntılar hakkında bize bilgi veriyor. Aradan geçen 67 yıllık sürede ise ne kadar yol alındığını hesaplamak bizzat tarımla uğraşan üreticilerin işi olacaktır.
MENEMEN OVASININ ?SU? SORUNU
Gazeteci Hikmet Bozkurt´un 27 Temmuz 1951´de
Yeni Asır Gazetesi´nde yayınlanan röportajı:
?Beyaz altın yetiştiren topraklar ?su´ diye inliyor?
Yazıma, ?Memleketin her tarafından su feryatları geliyor.? diye mi başlamalıyım!
Gerçekten son günlerde Menemen ve havalisinden:
?- Su... Su...? feryatları gelmektedir.
Nisan ayında Menemen´de toplanan su kongresinde, ekim miktarına göre Emiralem regülatörü ile, Marmara gölünde kafi su bulunacağı zan ve tahmin edilmiş, pamukçular da bu zan ve tahminlere göre ekim miktarını dönüm hesabıyla geniş tutmuşlardır. Nitekim, geçen senelere nazaran çok daha evvel kuruyan Gediz mecrası, bundan on beş gün evvel büsbütün kurumuştur.
Menemen´den gelen (su....su....) feryatlarını duyan ilk Yeni Asır oldu. Susuzluğu yerinde müşahade ve tespit etmek üzere, Şahap Mete ile, sabahın çok erken saatlerinde yola çıktık. Programımıza göre ilk merhalemiz Kaklıç olacak. Çiğli´den sonra, Çamaltı tuzlasına ayrılan yola sapınca şaşırdık. Memleketin tuz ihtiyacının mühim bir kısmının nakledildiği yolu bir görmeli... Vaktiyle buradan bir şose geçmekte olduğunu aklı seliminizle anlıyorsunuz. Fakat yola bakınca Ebabil kuşlarının buraya bir alay taş yağdırdığını zan edersiniz. Otomobilimiz ıhlaya, zıplaya ilerlemeğe uğraşıyor. Bin bir müşkülatı atlatarak, bodur kalmış pamuk tarlalarını, çatlamış dudaklar gibi susuz kalmış beton kanalları aşarak köye girebildik.
?Nasıl muhtar?? dedim. ?Pamuklarınız iyi mi??
Istıraplı bir tebessümle yüzüme bakarak:
?Ne diyorsun beyim? Su yok, su...?
?Peki şimdi ne olacak??
Başını hafifçe gök yüzüne kaldırarak:
?Allah bilir bey.? diyor.
?Ne kadar ekilmişiniz var??
?Yirmi bin dönüm.?
?Ne kadarını sulayabildiniz??
Etrafta oturanlarla müşavereden sonra:
?Ancak bin dönüm...?
?Geçen sene ne kadar ekmiştiniz??
?On beş bin dönüm.?
?Su hiç mi gelmiyor??
?Geliyor bey, Geliyor amma, devede kulak. On beş dönümlük bir yeri sulamak için iki motoru, yirmi saat çalıştırdığım halde, ancak iki, üç dönümü sulayabildim. Bana ayrılmış olan saatte de bitiyor. Allah encamımızı hayretsin.?
?Üzülme.? dedim. ?Bir çare bulunur elbet.?
?Şu eski Gediz yatağı varya, bey. İşte onun önüne bir set yapalım, su boşuna gitmesin, dedik. Fakat su idaresi bize, ?Orası tahliye kanalıdır, mümkün değil cevabını verdi. Bütün ümidimiz kanallara kaldı.?
?Su için ücret veriyor musunuz??
?Dönüm başına, su idaresi üç lira alıyor. Motorlar ise saat başına on lira alır.
?Ortalama hesapla, bir dönüm için ne masraf edersiniz??
?Bir hesap tuttum altmış lira...?
?Dönüm başına ne alırsınız??
?Sularsak yüz elli, iki yüz kilo...?
?Sulamazsanız??
?On sekizle, yirmi beş kilo arasında bir şey.?
?Şu anda sulanan tarla var mı??
?Var, benim tarla.?
?Görebilir miyiz??
?Hay hay, buyurun.?
Köyün hemen dışında şimali şarkide bir kanal başına yürüdük. Güneş ortalığı pişiriyor. Bir traktör kanalın yanındaki santrifüjü çeviriyor. Kanalın tabanındaki sarı çamur renkli suyu çekiyor.
Suyun az gelişinin mesuliyeti kimin olabilir? Sulama mevsiminin başlangıcında, saniyede 5-6 metreküp su veren regülatör, şimdi ancak bir buçuk metreküp, su veriyor. Gediz mecrası ise tamamen kurumuştur. Sulama işini iki cepheden mütalaa etmek lazım. Doğrudan doğruya Gediz mecrasından sulanan tarlalarla, kanallardan gelen su ile sulananlar... Bunların ayrı ayrı tetkik edilmesi gerekir. Dün, kanalları, kurumuş Gediz mecrasını gördükten sonra, beyaz altın yetiştiren toprakların su ihtiyacını daha iyi anlıyoruz. Susuz pamuk yetiştirmeğe uğraşmak hüsrandan başka netice vermiyor.
Maltepe köylülerin durumu acınacak halde... Bu köy tamamen pamukçudur. Gediz´in taşarak, köyü muhasara ettiği, günlerde kaza merkeziyle münakale durduğu için tarlalarda hububat namına bir şey kalmaz... Bu köy, Gediz´in denize döküldüğü yere, takriben on iki kilometre kadardır. Hububat olmayınca, köylü yalnız pamuk ekmek zorundadır. Fakat Gediz, bu zorluğu anlamıyor. İşte böyle kuruyuveriyor. Bizimle birlikte, Gediz kenarına gelen bir kaç köylü vatandaş nehrin yatağına hüzünle bakıyorlar. Birisi:
?Kışın senin derdini biz çekeriz, yazında eller sefanı sürer, be Gediz.? dedi. Menemen ovasının su meselesini gelecek yazılarımızda daha esaslı şekilde belirtmeğe çalışacağız.
MENEMEN OVASI ?SU? DİYE İNLİYOR-2 (1 Ağustos 1951) :
Yine Gazeteci Hikmet Bozkurt tarafından yazılan ikinci makalede Menemen ovasının su sorunu ele alınarak ovadan ?Beyaz altın yetiştiren topraklar? diye söz ediliyor. Bilindiği gibi Batı Anadolu´da dağlar sahile amut olarak iner ve iki büyük geniş mahsuldar ova bırakırlar. Birisi Manisa, öteki de Aydın Ovası. Manisa Ovası´nı Gediz, Aydın Ovası´nı da Menderes baştan başa geçerek sularlar.
Birkaç seneden beri her iki bölgede de pamukçuluk süratli bir inkişaf göstermiş, bilhassa geçen mahsul yılı içinde elde edilen pamuk, memlekete büyük miktarda döviz girmesine, bin netice müstahsilin kalkınmasına hizmet etmiş oldu. Bu hali gören bir çok çiftçilerimiz de bu sene pamuğa çok fazla yer vermiş oldular. Öyle ki; geçen sene dokuz bin yedi yüz elli ton pamuk istihsal eden Menemen´in bu seneki istihsali, tahmini olarak on bir bin tona yükselmiş oluyor.
Bu miktarı, diğer idari taksimat birlikleri için de varit görmek lazımdır. Mesela, geçen sene ancak bir buçuk milyon kilo istihsal yapan Akhisar kazasının bu seneki istihsal miktarı da üç buçuk milyon kilo olarak hesaplanmaktadır ki; bu artış, bize pamuk üretiminin bu sene ne kadar geniş ölçüde Ege topraklarında yer aldığını rakamların belagati ile söylemektedir.
Menemen´in Maltepe köyünde oturan bir vatandaşla konuşuyoruz;
?Nasıl, diyorum, topraklarınız sizi memnun edecek kadar verimli mi??
?Ne diyorsunuz efendim... Evvelki sene dönüm başına üç yüz yirmi kilo pamuk aldık. Geçen sene de sekiz yüz dönümlük yerden otuz sekiz bin kilo aldım. Bu dönüm başına aşağı, yukarı, dört yüz kilodan fazla bir şeydir.?
?O halde, topraklarınız emsalsiz...?
?Hayır, ondan değil, Sulamadan beyim. İki, üç defa suladık ta... Bu randıman Çukurova´dan da üstündür. Ancak ilk şart sudur. Anadolu´muzda öteden beri bir su davası vardır. Bizde gerek yeraltı, gerek yer üstü suları tanzim edilmiş değillerdir. Ancak 1923´den sonradır ki; su meselesi muayyen bir planla ele alınmış, hiç olmazsa yer üstü sularının tanzimine girişilmiştir. Bu planın tatbikatının ilk merhalesi Ankara civarındaki Çubuk barajı olmuştur. Sular taştığı zaman zarar milyarlara ulaşıyor, susuzluk başladığı zaman zarar yine bu ölçüye yükseliyor.?
Maltepeli başka bir köylü vatandaş, bana;
?Efendi dedi. Kışın akar te bu Gediz, nemiz varsa alır, gider. Ekemeyiz başka herhangi bir mahsul. Ekeriz de yazın bu pamuğu. Amma alırlar, yazın da Gediz´in suyunu. Barı akıtsınlar te bu Gediz´i başka yerden de kurtulalım biz ondan, o bizden!?
Maltepe köyü bir tepeciğin üzerinde. Bu tepeden ovaya bakınca, ufka kadar pamuk tarlaları gözlerinizi okşuyor. Fakat su işini hatırlayınca, birden içiniz sızlıyor. Hissediyorsunuz ki; bu kadar emek, toprağın bağrına gömülen para, susuzluk yüzünden heder olmağa mahkumdur. Şu yanınızda durup, sizden medet uman zavallı vatandaş, yarın bu netice karşı-sında dövünüp çırpınacak insandır. Gediz başlı başına bir mevzudur. Epeyce zamandan beri de tanzim ve ıslahına çalışılmaktadır. Bu cümleden olarak Emiralem Regülatörü inşa edilmiş, boğazda bir su stoku tesisi düşünülmüştür. Bundan başka regülatör, Menemen ovasının bilgili bir şekilde sulanmasını da sağlamayı hedef tutmuştur. Ancak bütün bunlar, suyun mevcut oluşuna göre hesaplanmıştır.
Bu regülatörü besleyecek ana stok merkezi de Marmara Gölü´dür. Bu göl, Salihli, Akhisar, Turgutlu kazaları hudutlarının birleştiği noktadadır. Tarihi adı (Cige) dir. Lidya krallarının mezarları, bu göle hakim tepeler üzerindedir. En büyüğü de Alyatın mezarıdır. Bundan dolayı o mevkie bugün (bintepeler) denilmektedir. Gölü besleyen sular, yazın kurumakta, kışın akmaktadırlar. Sular idaresi gölün tağdiyesi için, büyük Adala kanalının inşasına başlamış, diğer taraftan da geçtiği yerleri mütemadiyen tahrip eden kum çayını da bu göle akıtmağa teşebbüs etmiştir. Kum çayı da yazın kurumakta, kışın ise azgın bir şiddetle akmaktadır.
Marmara nahiyesi civarında bir de regülatör inşa edilmiştir. Bu civarda Marmara´ya doğru, birbirine paralel olarak açılmış üç büyük kanal da inşa olunmuştur. Fakat bütün bu hesaplar su mevcut olduğuna göredir. Bugünse Kumçayı vadisi kupkurudur. Bununla beraber sonbahar gelince, Kumçayı, yine azgın savletle buraları istila edecektir. Marmara gölü beslenmediği ve sularının mühim bir kısmını şimdi Gediz mecrası yoluyla, Emiralem regülatörüne verdiği, diğer taraftan da çok geniş bir tebehhurat sathına malik olduğu için yavaş yavaş çekilmektedir. Cumartesi günü oraya gittiğimiz zaman gördüğümüz şey, göl sularının çekilmekte olduğunu müşahade etmek oldu.
Foto Şahap Mete resim çekebilmek için gölün henüz çekildiği bataklıklara dalmak zorunda kaldı. Ve biz mübalağasız gölün tabanını teşkil eden yumuşak, nemli göl batağı üzerinde bir kilometre kadar yürüdük. Sular idaresinin düşüncesi yerinde olmakla beraber realiteye uymuyor. Kanallardan su bekleyenler iyi netice alabilirler. Fakat Gediz gibi koca bir nehre ümit bağlayanlar ne yapacaktır? Bunu su işlerinin bilgili elemanlarına bırakmak yerinde olur. Hemen hatıra gelebilen bir tedbir olmak üzere suyu münavebe ile, Gediz mecrasına vermek ve kanallara almak geliyor. Bu süratle kısmen olsun, bu sene pamukçuları tatmin etmek mümkündür. Fakat gelecek sene için esaslı tedbirler almak lazımdır, kanaatindeyiz. Sulama programı yapıp, köylülere bildirmenin yeter bir tedbir olmadığı bu seneki tecrübe ile anlaşılmış bulunuyor. Çünkü, Menemen bu sene sıkıntılı bir istihsal senesi geçiriyor. Zira üzümlerde de hastalık vardır. Ballık hemen bütün üzüm bölgesini tehdit eden bir afet halindedir.
Manisa, Akhisar bağlarında da ayni hastalık müşahade edilmektedir. Bu hastalık yüzünden de neler büyüyememektedir. Menemen bağlarında üzümlerin kalitesini bozan başka hastalıklarda vardır. Şu hale göre bağcılıkta Menemen´i beslemeğe kafi değildir. Fakat düşünülmelidir ki; bu bölge istihsalinin belkemiğini pamuk ve üzüm teşkil etmektedir. Hal böyle olunca Menemen´in ne kadar sıkıntılı üzücü bir sene geçirdiği kendiliğinden anlaşılır. Menemen jandarmasına, su meselesinde mühim ve çok vazife düşmektedir. Menemen bölük kadrosu her halde çok noksandır. Buna rağmen su ihtilaflarında olsun, asayiş meselelerinde olsun jandarmanın daima hazır olduğunu görmek insana sevinç veriyor. Hiç olmazsa istihsal mevsimi boyunca, bu bölük merkezinin kadro mevcudunun arttırılması, hatta emrine motorlu nakil vasıtaları verilmesi mümkün olur mu? Bunlar yapıldığı takdirde, bugünkü mevcudu ile ve büyük bir feragatle dahi her vakaya yetişen jandarma sükun ve asayişi büyük bir kolaylıkla temine muvaffak olacaktır.