Mekanlar ve İnsanlar köşemizi bu hafta 68 yıllık erkek terzisi Tahir Gülez (81)´e ayırdık.
S.D.B: Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Tahir Gülez: 1936 yılında doğdum. 44-45 yılında Kubilay Okulunda ilkokula başladım. 1´le 2´yi Kubilay´da okudum. Üçüncü sınıfta Şehit Kemal´e geçtim. 5´i orada bitirdim. Sonra ortaokul 2´ye kadar okula devam ettim. Annemin hastalığı dolayısıyla okulu bıraktım. Ortaokul 2´den sonra terziliğe başladım.
M.U: Terziliğe başladım dediniz ya ne oldu da terziliği seçtiniz? Başka bir işte olabilirdi.
Tahir Gülez: Düşündüm ne yapabilirim diye. O zaman terzilik var, kunduracılık var, saraçlık var, keçecilik var, semercilik var, tamircilik henüz yok. Bir yerde oturuyordum mesela bir kunduracı geldi, ona fazla itibar etmediler, arkadan bir berber geldi ona da o topluluk itibar etmedi. Sonradan bir terzi geldi. Ona bayağı itibar ettiler. O benim dikkatimi çekti. Zaten yaz döneminde biraz çıraklık yapmıştım terzi yanında. O sebeple anneme terzilik yapacağım dedim. İtiraz etti öncelikle. Ne olursa olsun terzilik yapacağım anne dedim.
S.D.B: İlk ustanız kimdi peki?
Tahir Gülez: Rahmetli Süleyman Kıratlı´nın yanında, 1949 yılının Kasım´ın 2´sinde işe başladım. Yine 2 Kasım´da asker oldum ve 1958 senesinin 2 Kasım´ında dükkan açtım. Süleyman Kıratlı´nın yanında 3,5 sene kadar çalıştım. O dönem 16 yaşında annem öldü. Babamı da 4 yaşımda iken kaybetmişim. 3,5 lira haftalık alıyordum. Abim de çapaya giderdi. Onun da iki çocuğu vardı bakması gereken. İzmir´de bir halam vardı, o dedi ki oğlum gel buraya, halamın da iki kızı var fabrikalarda çalışıyor. Enişte de yaşlı ve hasta. İki kız gece 12´de fabrikadan çıkıyor. Hem onları gider alırsın gece, bizde akşam yemeğini, sabah kahvaltısını yersin. Süleyman abiye konuyu açtım. Oğlum ben sana versem versem 7.5 lira haftalık veririm bu da sana yetmez. Ama İzmir´e gideceğin yeri biz seni götüreceğiz. Beni 3. Beylerde İbrahim Sarsar diye bir terzinin yanına verdiler. 1 sene kadar onun yanında çalıştım. Sonra Cemil Çaydamat´ın yanında işe başladım. 1.5 sene kadar orada çalıştım. İzmir´in en meşhur terzilerinden İbrahim Fidan´ın askere gidene kadar onun yanında çalıştım. Askerden gelince İbrahim Fidan´ın kadrosu doluydu. Cemil Çaydamat onun kalfasıydı. Yine 1,5 ay kadar onun yanında çalıştım. Benim aklımda hep terzilik konusunda Paris´e gitmek vardı. İzmir´de de Rıdvan diye bir terzi abimiz var. O Paris´e gitmişti. Ona giderek Rıdvan abi ben Paris´e gitmek istiyorum, bu işler nasıl oluyor diye sordum. Bana dedi ki: İstanbul´un iki ünlü terzisi İzzet Ünver ve Burhanettin Büke´den bonservis alırsan. Seni gece akademisine kabul ederler. Hem metot öğrenmek hem de isim yapmak için Paris´e gitmek istiyordum. Burhanettin beye gittim derdimi anlattım. Bonservis istedim. Ama o yıllar bonservisin ne olduğunu bilmiyorum bile. Ben tanımadığım insana bonservis veremem dedi. Çalışayım dedim. Kadrom dolu dedi. Velhasıl. Bundan önce 51 senesinde annemi İstanbul´a tedaviye götürdüğümde 3 ay kadar İstanbul´da Süleyman ustamın tavsiye ile Süleyman Çorlu´nun yanında çalışmıştım. Bunun üzerine 1958 yılının bahar aylarımda Süleyman Çorlu´nun yanında çalışmaya başladım. Paris´e gitmek için paraya ihtiyaç var. Abimden gelip üzüm parası istedim. Kadın terzisi Mehmet İstanbul´dan Menemen´e geriye dönmek üzere geldi o yıllarda. Onun da Paris´e gitmeye niyet vardı. Sen de gitme ne zaman kaybediyorsun, bak Menemen´de erkek terziliğinde boşluk var dedi. Kafama girdi. Ben de gitmedim.
S.D.B: Kaldı mı peki içinizde?
Tahir Gülez: Kalmaz olur mu? İsterdim yani. Velhasıl burada evlendik barklandık.
S.D.B: İlk dükkanını nerede açtın?
Tahir Gülez: İlk dükkanımı Arasta Caddesinde fabrikacı Cahit Beyin dükkanında 2 Kasım 1958´de açtım. İki sene orada kaldım. 2 sene sonra Hava Kurumu karşısına geldim. Orada da 15 sene kaldım. Oradan Ticaret Odası altına geçtim, orda da bir 15 sene kadar kaldım galiba. Ticaret Odası yıkılınca Pazar yeri karşısındaki pasaja geçtim. Orada da 5 sene kadar kaldım. Burası 6. dükkanım ve kendi mülküm.
M.B: Askerlikle ilk işe giriş 2 Kasım tamam, ama ilk dükkan açışını da onun uğuruna inandığınız için mi 2 Kasım´a denk getirdiniz? Yoksa tesadüf mü oldu?
Tahir Gülez: Askerlikte öyle denk geldi. Uğur inancım yoktu zaten. İnsanın çalışınca her şeyi yapacağına inanırım. Ben kendim istedim. Allah nasip etti o zaman.
M.B: Konfeksiyon işinizi etkiledi mi?
Tahir Gülez: Bence etkilemedi. Neden etkilemedi? Konfeksiyondan normal bedenler gidip alabiliyor. Kamburu var adamın ne yapacak. Onlar bizim gibilere diktirmek zorunda. Ama bizim yerimizi dolduran yok. Bir şekilde ihtiyaç var hala bizleler. Mesela ben hiç işsiz kalmadım. Her zaman işim vardı. Ama yerimizi dolduracaklar gelmiyor. Senede 360 takım elbise diktiğim zamanlar da oldu. Şimdi çocuğunu evlendirecek babalar, damatlar bana elbise diktiriyorlar. Özel günler için, bir de problemli vücutlar, bir de çok mızmızlar geliyor bize. Bizim diktiğimiz ceketler zor deforme olur çünkü biz kıl tela kullanırız. Konfeksiyon yapışkan tela kullanır. Kenarlarına biye çekeriz. Konfeksiyon onu yapmaz. Hele ütüsünü beceremeyen temizleyiciye giderse elbise dağılır. Bizim iş daha dayanıklı olur.
M.B: Tahmini kaç çırak yetiştirdiniz şu ana kadar?
Tahir Gülez: Yedi-sekiz tane çırağım öldü. Ben de iki sefer kalp ameliyatı geçirdim. Bir de aort damarından ameliyat oldum. Yine rahatsızlıklarım var ama idare ediyoruz. Çok şükür. Mesleğimi seviyorum. Şimdi Halil ile beraber çalışıyoruz. Zaman zaman yıldığım da oldu. Yanımda hiç kimse kalmayınca çırak kalfaya alışık olduğum için zor geldi. Ama yine de hiç bırakmadım. Bir ara Karşıyaka´ya gitmeyi de çok istedim. İki sefer teşebbüs ettim. İki sefer de vazgeçtim. Nasip olmadı yani.
M.B: Ütünüz, dikiş makineniz kaç senelik?
Tahir Gülez: Yeni ütülere hiç heves etmedim. Ütünün ağırlığı önemli. Hemen hemen 10 kilo eder. Ütü yoksa terzinin işi zor. Ütümü 75´te aldım. Ondan evvel kömür ütüsü vardı. Singer dikiş makinesini 59´da aldım. İkisi de emektar.
S.D.B: Dikişi gösteren kumaştır değil mi?
Tahir Gülez: Kumaş dediniz debizim yapacağımız bir iş vardı mesela. 60´lı yıllarda Terziler Derneği Başkanlığı yapmıştım. 54 tane terzi vardı o zaman Menemen´de. 30 terzi de 10 dönüm bağ vardı. O terzilerin hepsini dolaştım. Gelin bu bağları elden çıkaralım, bir kooperatif kuralım. Kumaş yanında, terzi malzemeleri de satalım. Fakat 3 kişiden başkasını bulamadım iştirak eden. Terziler bitti, kumaşta bitti.
BİZDE KALANLAR
Baba dostu, sanatkar, emek insanı Tahir Amca. Naif, huzurlu bir mekandaydık bu hafta. O eline iğneyi, ipliği aldığı yıllardan bu yana ne çok değişmiş Dünya. Hayatın akışı, şehirler, insanlar, alışkanlıklar. Farklı mekanlarda, aynı ruhla, tıkır tıkır işlemiş onun düzeni, tıpkı antika makinası, ağır demir ütüsü gibi direnmiş bu hızlı akışa. Uzun yaşamanın sırrı diye sunulan onca öneri var ya unutun gitsin demek geldi içimden, Tahir Amcaya bakarken. Seksen yaşını aşmış olmasına rağmen elinde iğnesi ne de güzel çalışıyor, dingin-huzurlu. Dostları, arkadaşları yanında. Vefalı müşterileri asla bırakmamış onu; hiç boş kalmadım, elim işsiz kalmadı derken bile mütevazı bir duruşu var. Çok söze gerek yok ortam söylüyor zaten burası yaşayan bir mekan. İşleyen demir pas tutmaz diye fısıldıyor sanki her bir köşesi bu küçük atölyenin. 2 Kasım onun hayatında birçok yeni başlangıçların tarihi olmuş, ilk terzilik, askerlik, kendi mekanını açış tarihleri. Ne dersiniz şimdiden bir randevu verelim mi önümüzdeki iki Kasım günü Tahir Amcayı ziyaret edip iyi ki varsın diyelim. Eskiden, yeniden konuştuk biz onunla, Paris hayalleri, kumaşlar, eski insanlar, yeni hayatlar. Biz yüzümüzde tatlı bir tebessümle ayrıldık Tahir Amca´nın yanından Menemen´in bir ulu çınarını daha işinin başında görmek güzeldi. Sağlıklı bir hayat ve hayırlı işler diliyoruz, sevgiyle kal Tahir Amca.