ADD Kurucu Genel Başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy`un katledilişinin 25.ci yıldönümü nedeniyle yazılı açıklamada bulunan Atatürkçü Düşünce Derneği(ADD) Menemen Şube Başkanı Elif Orhan, “Prof. Dr Muammer Aksoy, 1917`de Antalya İbradı`da doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Doktorasını Zürih Hukuk ve Devlet Birimleri Fakültesinde yaptı. Yurda dönüşte İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku asistanı oldu. Daha sonra Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Medeni hukuk kürsüsünde doçent olarak görev aldı. Demokrat Parti iktidarının üniversite yasasında yaptığı değişikliğin üniversite özerkliğini zedelediği gerekçesiyle istifa etti. CHP`ye girdi. 27 Mayıs 1960’dan sonra yeniden üniversiteye döndü. Siyasal Bilgiler fakültesinde anayasa hukuku profesörü oldu. Kurucu meclise Antalya temsilcisi olarak girdi(1960-1961). CHP Parti meclisine üye seçildi. 1969`da CHP`den ayrıldı. 12 Mart Muhtırasından sonra sıkıyönetimce tutuklandı. Yargılanması sonunda aklandı. 1975`de yeniden CHP`ye döndü. İstanbul Milletvekili seçilerek TBMM’ye girdi(1977). Türkiye`yi Avrupa Konseyi`nde temsil eden üyeler arasında yer aldı. Türk Hukuk Kurumu başkanlığı yaptı. 12 Eylül 1980`den sonra Ankara Barosu başkanlığına seçildi. 31 Ocak 1990 günü Atatürkçü Düşünce Derneğinin kurucusu Muammer Aksoy, karanlık güçlerce kurşunlanarak öldürüldü. Ateşli bir hatip, inanmış bir laik ve kararlı bir Atatürkçü... Muammer Aksoy`un 1950`li yıllardan bu yana taşıdığı kimliği ve kişiliğini yakından tanıyanların, onu tanımlarken kullandığı üç sıfat bu. Aksoy belki çok kısa bir süre milletvekilliği yaptı, ama uzun soluklu bir siyasetçiydi. Siyaset, hukuk ve mücadele sıralarının ön kulvarlarında koşan enerjik ve yorulmak bilmeyen bir atlet gibiydi. Onu öldürenlerin asıl hedefleri belki de kişiliğinin bu azalmayan inancıydı. Muammer Aksoy Türk siyasi tarihinde inanç mücadeleleri sayfasında hep önemli bir yer tutacak. 1960`lı yıllarda onu milli petrol ve maden davasının bir militanı olarak görüyoruz. 1970`li yıllarda insan hakları ve demokrasi mücadelesi onun mevsimlik uğraşısıydı. 1980`li yıllar ise onun için laikliğin ve Atatürkçülüğün savunma avukatı olduğu yıllardı. Mücadele konuları değişiyor, ama azmi yaşıyla ters orantılı olarak çoğalıyordu. Aksoy Atatürk ilkelerinden ödün vermeyen bir devrimci ve büyük bir hukukçudur. Muammer Aksoy ateşli bir konuşmacı, kararlı ve tutarlı bir Atatürkçüdür. Yaşamı boyunca Atatürk devrim ve ilkelerini savunmuş, Atatürkçü düşünceyi toplumun tüm kesimlerine ulaştırmaya çalışmıştır. Aksoy, Atatürk`ün hukuk alanındaki etkinliğini, Türk devriminin karakterini anlatmaya çalışmış, Atatürk`e diktatör diyenlere gerekli yanıtları vermiştir. Atatürk`ün yaşamı boyunca çoğulcu demokrasiye ulaşmak istediğini belgeleriyle gözler önüne sermiştir. Kendi deyimiyle söyleyecek olursak, Atatürkçülüğün " onun sarı saçlarını, mavi gözlerini övmek değil ilkelerine sahip çıkmak" olduğunu belirtmiştir. Ve Mustafa Kemal`in " akla dayalı bir hukuk düzeni" gerçekleştirmek istediğini göstermeye çalışmış ve göstermiştir. 1987 yılında yurdumuzda bir " Demokrasi Kurultayı" toplanmıştır. Bu kurultayda demokrasinin yanında faşizm ve şeriat da tartışılmıştır. Şeriatın ülkemizde neler yapabileceğini çarpıcı bir biçimde ortaya koyan tek konuşmacı Muammer Aksoy`dur. Türk Ceza Yasası’ndan 163. maddenin kaldırılması halinde nelerle karşılayacağımızı da vurgulayan tek kişidir. Atatürk ilkelerinden verilen ödünler sonunda Türkiye`nin nelerle karşılaşacağını çok iyi gözleyen Aksoy, 1989 yılında ADD`yi kurmuştur. Kurucular arasında Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Bahriye Üçok gibi düşün adamları vardır. Ne var ki karanlık güçler Aksoy`un bu yoldaki çalışmalarını sürdürmesine izin vermemişlerdir. Oysa o gün Emin Çölaşan`la bir söyleşi yapmış, daha sonra ADD merkezine giderek 1 Şubat günü yapacağı basın toplantısının son hazırlıklarını gözden geçirmiştir. Eğer 31 Ocak`ta öldürülmemiş olsaydı ertesi günü bir basın açıklaması düzenleyecek ve gazetecilerin sorularını yanıtlayacaktı. Bu toplantıda söyleyeceklerinin bazı bölümleri şunlardı: Atatürk`ün din düşmanı olduğunu söyleyenler, her alanda kendileri gibi düşünmeyenleri ve farklı inançlara sahip olanları ezmeyi, yok etmeyi din uğruna cihat sayan vicdan özgürlüğü düşmanlarıdır. Atatürkçüler, dinin değil, din bezirganlarının düşmanıdırlar. Vicdan özgürlüğünün değil, başkalarının vicdan özgürlüğünü tanımayan, vicdan ve inancı kendilerinin tekeline almak isteyen saldırganların düşmanıdırlar. Uygarlıktan yana olanları gerilikten yana olanlıklar kadar yürekli ve özverili olmadıkça, Türkiye`nin aydın ufuklara doğru gidişi sürdürülemez, dahası ortaçağ karanlığına gömülmesi önlenemez. Şu gerçeği artık herkesin görmesi gerekir ki irticanın kitle halinde harekete geçmesi ve laiklik ilkesini yok etme olasılığı, hiçbir dönemde bu kadar yakın, yaygın ve somut olarak kendini göstermemiştir. Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar görülmemiş ölçüde ciddi bir yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bunu görmemenin korkunç bir yanılgı, hatta gaflet olduğunu dile getirmeyi... Atatürkçü Düşünce Derneği için bir görev sayıyoruz. Özgürlüğe bir gönence hukuk devletinin bir huzur sağlayan güvencesine kavuşmuş, ulusal iradeye dayalı, çağdaş ve uygar bir devletten yana olan tüm vatandaşlarımızı laiklik ilkesinin uyanık bekçiliğine çağırıyoruz. Siyasal iktidarlar, bugüne değin Aksoy gibi devrimcilerin uyarılarına değer verip o yönde politikalar üretmiş olsalar ve Atatürk ilkelerinden ayrılmasalardı, ülkemiz bu gün gerici örgütlerin delilikleriyle uğraşmak zorunda kalmazdı: Yurdumuzun dört köşesinde şeyhler, dervişler, kolay kolay at koşturamazlardı. Tüm dileğimiz, bundan sonraki devlet adamlarının tarihten ve yaşamlardan ibret almaları, artık akıllarını başlarına toplamalarıdır. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak, üzere Demokrasi şehitlerimiz sevgiyle, saygıyla anıyoruz” dedi.
Haber Merkezi