Geçen bir gebemin doğumundan günler sonra kanamaya başladığını, bu sebeple gittiği tam teşekküllü sağlık kuruluşu onu sevk etmek istediğimde benim kabul edişimi anlatmıştım. Bu hafta devam ediyorum.
Büyük bir hızla yola çıktım ama burada da ülkemizdeki mevzuat ve uygulama eksiklikleri karşıma çıktı. Acil müdahaleye giden bir hekim olarak benim aracımın trafikte öncelik hakkı olması beklenir ama ülkemizde bu anlamda bir düzenleme ve uygulama yoktur. Bir keresinde benim gittiğim doğumu zaman olarak belgelendirerek bana kesilen hız cezasının haksız olduğunu savunmuş ancak yargıda yine de haklı çıkamamıştım.
Neyse yollar açıktı ve ben de olabildiğince hızla gidiyorum. Hastanın benden önce geleceği beklentisi ile çalıştığım özel hastaneye aradım hastaya ben gelene kadar yapılacakları planladım, kan istedim. Daha sonra 112 aradı hastayı kabul ettiğimin doğrulanmasını istedi. Bunu uzatmadan kabul ettim ve hastanın hızla nakledileceği düşüncesi ile konumumu bildirdim. Bunun ne kadar safça bir davranış olduğunu daha sonra anladım. Hastayı sevk edenlerin ve hastayı bana getirecek olanların hiçbir acelesi yoktu.
Hastaneye ulaştım, görevli sedye asansörünü hazır etmiş hastayı bekliyordu ancak hasta henüz gelmemişti. Hastayı beklemeye başladım. Bekledim, bekledim, bekledim?.
Ben ulaştıktan saati çok aşkın zaman sonra hasta benim yanıma ulaştı. Hasta, altındaki örtü kan gölü, koluna takılan kanın on misli kanamış ölmek üzereydi. Neye imza attığımı bilmeden okuyamadan imzayı atıp hastayı teslim aldım ve müdahaleye başladım. Tüm ekip, anestezi uzmanı, ben, nöbetçi ebeler çılgın bir yarışa başladık. Birkaç saat süren bu yarışta biz on ünite daha kan verdik. Çare kalmayınca ameliyata girdim.
Hastanenin, hastane çalışanlarının, hastanede kendi hastası için bulunmakta olan iki hekimin, benim çağrım üzerine koşarak hastaneye gelen hekimlerin gayretini unutamam. Anestezi uzmanı Dr. Fehmi İbrahimhakkıoğlu, Candan ebe, hemen yıkanıp ameliyatıma el veren Dr. Ahmet Seçkin Önoğlu, yandan görüşlerini sunan Dr. Zehra Mete, çağrım üzerine evinden koşup gelene Dr. Ahmet Güler ... İsmini sayamayacağım diğerleri? herkes koşuştu el verdi.
Ve hastamın kanamasını ameliyatla durdurdum. Buna eminim durdurmuştum. Ama vücut bu kadar sarsıldı mı işler zincirleme kötüye gitmeye başlar, pıhtılaşma sistemi çökebilir ve biz hastanın pıhtılaşma sistemi çalışmaz ise kanamayı durduramayız. Hastayı bir süre daha gözlemledim. Yaşama büyük bir gayretle tutunmaya çalışan ama hala riski çok yüksek bir durumdaydı. Ben üzerime düşeni yapmış, acil kanamayı durdurmuş hastayı hayatta tutmuştum ama hastanın yavaş da olsa bir kan kaybı sürüyordu ve bundan sonrası da çok önemliydi. Hastanın bir yoğun bakıma alınması ve yaşamsal sistemlerinin ekip çalışması ile desteklenmesi, gerekirse tekrar ameliyat edilmesi gerekiyordu. İşte yeni bir mücadele o zaman başladı. Niye o ilk doktorun bu hastaya el sürmek istemediğini o zaman daha iyi anladım. Kimse hastayı kabul etmiyordu.
Eskiden hastayı sevk edecek hekimin sevk edilecek kurumu bulması istenirdi. Hekim yetersiz iletişim olanakları içinde kimi zaman saatlerini çeşitli hastaneler ile konuşmaya çalışarak kaybederdi. Halbuki bu görev merkezi bir koordinasyon biriminin görevi olmalıydı. Son on yılda hasta sevklerinin mevzuatını bu şekil uygulatabilmek için tek başıma yoğun bir direniş göstermiştim. Bu direnişim meyvesini vermiş ve 112 bünyesinde hasta sevkleri için bir koordinasyon birimi kurulmuş olduğunu memnuniyetle gördüm. Her nasılsa bu ekip beni doğru şekilde anladı ve benimle beraber onlar da yoğun bir savaş vermeye başladılar. Ama hastaya yer bulunamadı.
Koordinasyon ekibinin ısrarları ile bir eğitim hastanesi hastayı bir görelim diye kabul etmiş ve bir ambulans gönülsüzlüğü tüm hareketlerinden belli ekibi ile hastayı almaya gelmişti. Gelenleri görünce ben hastayı yalnız bırakamayacağımı fark ettim ve ben de ambulansa atladım.
Bu hafta da yerimiz doldu. Haftaya görüşürüz.
Dr. Suphi Toprak