MENÜ
İzmir 10°
Menemen'in Sesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Sorun Bizde  Çuvaldızı Kendimize Batırmalıyız  Birlik Olamadık
Güncel
2 Kasım 2015 Pazartesi 08:00

Sorun Bizde Çuvaldızı Kendimize Batırmalıyız Birlik Olamadık

Kınalı Eller yazı dizimizin altıncısını Koyundere-Ulus Mahallesi´nde bulunan Topsan Toprak San. Tic. A.Ş.´de Argun Yüksel´le gerçekleştirdik.

 

S.D.B: Merhaba Argun Bey.  Bizi mekanınızda ağırladığınız için teşekkür ederiz. Keyifli bir sohbet edeceğimizi düşünüyorum. Kurumunuzun ve kurucunuzun adı, bu mesleğe nasıl başladığınız hakkında bize bilgi verir misiniz?

A.Y: Kurumumuzun adı Topsan Toprak San. Tic. A.Ş. Anonim şirketin kuruluş tarihi 1995 ama ondan öncesi 1975 yılında Remzi Yüksel, Argun Yüksel adi ortaklığı vardı. Kurucumuz babam Remzi Yüksel. Babam, ben ve oğlum olarak şu an üçüncü kuşak bu mesleğe devam ediyoruz. Oğlumun adı da Remzi Yüksel. Benim de bu meslekte geçmişim yaklaşık 30 yıla dayanıyor. Okula giderken babamın yanında çıraklık yaptım. Lise sonrası üniversiteyi terk ettim ve bu mesleğe başladım. Bu işe başladığımda hayallerim vardı onları gerçekleştirmek için bu işi babadan devraldım. Şu an bulunduğumuz yerin karşısında da eski fabrikamız duruyor. 95 yılından buyana buradayız.

S.D.B: Siz bu işe çırak olarak başladığınızda eminim ki çok iyi ustalar ve atölyeler vardı.  Çok iyi ustaydı diyebileceğiniz unutamadığınız ustalar var mı? 

A.Y: Benim ustam babamdı. Kendisinden çok şey öğrendim. O dönemde bizde gurbetçi (Konyalı-Afyonlu) ustalar da, yöremizin ustaları da vardı. İsimlerini burada anarsak Mustafa,  Mehmet, Muhammed ve Muammer ustalardan da çok şey öğrendik. Bugün kimi hayatta kimi değil olabilirler. Bu vesileyle onları da buradan anmış olduk.

S.D.B: Mesleğe ilk başladığınızda duygu ve düşünceleriniz neydi bugün neresindesiniz?

A.Y: Öncelikle çok severek başladığım, üniversiteyi bırakmamdan belli. Üniversiteye kayıt oldum ama hiç başlamadım. Mesleği çok seviyordum öğrenmeye çok hevesliydim. Hedeflerim vardı. O duygularım hala devam ediyor ve hiç körelmedi. Çünkü hakikaten her meslekte olduğu gibi mesleği severek yapabilirsen bir şeyler elde ediyorsun. O sevgim hala devam ediyor içimde. Benim başladığım dönemde Türkiye içi piyasasında belli sektörlere hizmet eden işler yapılıyordu. Mesela künk, turşu, salça küpleri yapılıyordu. Ama bahçe piyasasına hiç hizmet yoktu. Ben o dönemlerde bunu düşünüyordum. Dergilerden Avrupa´yı takip ediyordum. Hep hedefim ihracattı, bu işi Avrupa´ya satmam gerekir demiştim. Ve bunu da yaptım. 90 yılından itibaren ihracata ufak tefek başladım. Bir araba, iki araba gibi. Şu an fabrika üretimimin yüzde 95´i yurtdışına satılıyor.

 

S.D.B: Menemen çömlekçiliği hak ettiği yerde mi sizce? Sizi engelleyen temel sorunlarınız nelerdir desek?

A.Y: Kesinlikle hak  ettiği yerde değil. Nedeni olarak da işletmeci arkadaşlar farklı şeyler söyleyebilir ama birinci sıraya kendimizi koyuyorum. Çuvaldızı kendimize batırmalıyız. Maalesef iş sahipleri kendini bu işte geliştiremediler. Gelişen çağa ayak uyduramadılar. Hammadde ve yetişmiş eleman sorunları tabii ki var. Arkadaşlar hemen bunları sayar. Ama işletmeleri dolaştınız malzeme bulamıyorum diye işini bırakan yok. Bence birinci sırada işletme sahipleri. Kendimizi yenileyemedik, geliştiremedik. Bir yurtdışına satış felsefesi kesinlikle yerleştiremedik. Bizim başladığımız dönemlerde bizim boyumuzu çok aşan işler gelmişti. Çok büyük alıcıları getirdik buraya. Biz arkadaşlara gelin bu işi paylaşalım, beraber yapalım dediğimde bunlara hiç iştirak etmediler ve bu müşteriler maalesef Uzakdoğu´ya gitmek zorunda kaldı. Bu müşterileri kaybettik. Yılda bin 200 konteynır alan müşterilerdi bunlar. O dönemde birlik olsaydık kesinlikle testiciliğimiz böyle olmazdı. İşletmeler birleşebilseydi hem işletmeler hem de kişilerin durumları bugün çok farklı yerde olurdu mutlaka.

S.D.B: Menemen´in toprak kalitesi için ne dersiniz?

A.Y: Gerçekten çok iyi bir toprağımız var. Birinci sınıf malzememiz var az kalsa da. Yurtdışındaki satış sebeplerinden biri de bu. Killi toprak. İçerisindeki demir oranı çok yüksek olduğu için hem pişimde aldığı renk çok güzel, iyi pişim yapıldıktan sonra hem de dayanma süreci çok yüksek. Görüntü olarak da çok keyifli bir görüntüsü var ürünün.

S.D.B: Teknolojinin gelişimi mesleğinize nasıl yansıdı? İnsan faktörü hala bu işin esas parçası mı?

A.Y: İkisi de esas parçası. İnsan faktörünü zaten hiçbir işten ayıramıyorsun. Ki bu el yapımı bir iş olduğu için, tabii ki makine ile üretilen ürünlerimiz var ama asıl işimiz el yapımı. Bu nedenle bizim insan faktörüne çok ihtiyacımız var. Teknoloji gayet iyi yansıdı. Hem makineleşmeyle üretimimiz arttı, hem de fırın şekli değişti. Odunlu fırınlardan gazlı fırınlara geçildi. Şimdi taşıma doğalgaz kullanıyoruz. Bu bölgeye yeni yeni bağlanıyor. Bu bile artı bizim için. Hava şartlarından etkilenmiyorsunuz, çevre kirliliği yaratmıyorsunuz.

S.D.B: Bu sektörde yetişmiş eleman sıkıntısı var mı? Bu konuda neler söylersiniz?

A.Y: Ben bunu Türkiye´nin sorunu olarak görüyorum. Bütün sektörlerde var bu sorun. Tabii ki bu el yapımı işlerde kalifiye eleman ihtiyacı olduğu için burada çok daha fazla hissediliyor.  Bu bize kötü yansıyor. Sezon zamanı el yapımı işlerde kapasite arttırımını olumsuz etkiliyor. Elimizdeki elemanların üretimi kadar iş yapabiliyoruz. Bu da bizi kısıtlıyor.

S.D.B: Yaptığınız işin bir de sanatsal boyutu var. Bir sürü üniversitenin bu konuda bölümü var. Hiç okullarla, üniversitelerle, sanat çevreleriyle bir diyaloğunuz var mı? Deneyimlerinizden faydalanmak isteyenler oluyor mu?

A.Y: Daha önceleri üniversiteler bizlere geliyordu ama epeydir bu bölgede bunları göremiyoruz. Sebebi de şehir içlerinde çok küçük seramik atölyeleri var. Onları tercih ediyorlar. Buradaki seramik meslek yüksekokulu bile bize hiç gelmedi.

 

S.D.B: Çömlekçiler Köyü kurulması fikrini son yıllarda duyuyoruz yöneticilerden. Bununla ilgili düşünceniz nedir?

A.Y: Menemen Çömlekçiler Köyü´nü ne amaçla kuracağımıza bağlı. Her şeyin bir faydası var ama iyice bakmak lazım. Açıkçası sanayi tarzında çalışan bizim gibi işletmelerde çömlekçiler köyünü fantezi gibi görüyorum. İşimizin ayrı bir görsel tarafı olabilir.  Menemen´in tanıtımı için kullanılabilir. Ama çok elzem olarak görmüyorum.

S.D.B: Ürettiğiniz ürünleri nerelere yolluyorsunuz? Hangi sektörler, ne amaçla sizden ürün alıyor?

A.Y: Şu anda şirketimiz ağırlıklı olarak yurtdışına çalışıyor. Yüzde 95 yurtdışı. Bahçe sektörüne hitap ediyoruz tamamen. Almanya´ya çalıştık yaklaşık 8 yıl. Ondan sonra İngiltere girdi. Hollanda´ya çalıştık. Şu anda ağırlıklı olarak İngiltere devam ediyor. İngiltere´de bahçe işi yapan en yukardaki 5 müşteriye de mal satabiliyoruz şu anda.

S.D.B: Son olarak sohbetimizin sonunda bizim unuttuğumuz, sizin bunu da söylememde fayda var dediğiniz bir şey var mı? Sohbetimizi nasıl toparlamak istersiniz?

A.Y: Gerçekten yöremiz ile anılan bir iş. Çocukluğumdan ve atalarımızdan beri gelen bir şey. Burada sosyal kuruluşların, belediyelerin, odaların hakikaten destek vermesi lazım. Kendimiz de odalarda çalışıyoruz ama hep yüzeysel, hep söylemde kalıyor. Bunu her zaman iddia ettim. Odaya bizi ziyarete gelen üst düzey yöneticilere de söyledim: Bizi destekleyin şu anki yaptığım ihracatı üçle çarparım ve her sezonda da bunu arttırırım. Maalesef istenen destek olmuyor. Ne olabilir bunda; mesela şu anda bölgemizde doğalgaz yatırımı yapıldı hatta boru bizim kapımızın önünden geçiyor. Şu anda boruya göre üç misli fiyatla taşıma doğalgaz kullanıyoruz. Benim yurtdışında rekabet etmeme engel oluyor bu. İzmirgaz´a bunu ilettim. Önce tamam deseler de sonra olumsuz cevap verdiler. Bu konularda kurumlarla gidilirse bu işlerin çözümü daha kolay oluyor. Bu konuda destek istiyoruz.

S.D.B: Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Çok keyifli bir sohbet oldu.

 

 

 

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu haber henüz yorumlanmamış...

Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Menemen'in Sesi