Zaman zaman deriz ya, hayat çok kısa. Bu kısa hayatı; iyi, huzurlu, mutlu ve güven duyguları ile sürdürmek isteriz.
Oysa yaşarken; endişe, kuşku, stres, gelecek kaygısı duymak, metastas yapmış kanser gibidir, sinsice yayılır.
Televizyonun karşısında oturun, şöyle bir haberlerde dolaşın, bana hak vereceksiniz.
Yol kesme, rehin alma, cinayet, cinsel istismar,gasp,hırsızlık,trafik kazaları, dolandırıcılık, patlamalar,boğulanlar, v.b…..
Nasıl dediğim kadar var mı?
Duyduklarınız, gördükleriniz sizi nasıl etkiledi?
Şimdi de hem hafızamızı yoklayalım (millet olarak unutkanız ya!) hem de açımızı genişleterek bakalım.
Biz bir deprem ülkesiyiz. Bunu yalnızca depremden depreme hatırlarız. Hatırlarız derken; siyasi depremlerden fırsat bulamayan iktidar gücünü elinde tutan hükümete atıfta bulunarak söylüyorum. Japonlar gibi binalarımıza güvenmek istiyoruz. Peki yıllardır bu konuda ne yapılıyor? Vatandaş olarak soruyoruz.
İşçi kardeşlerimin iş güvenliği konusunda önlemler alınıyor mu? İş yerleri denetleniyor mu? Yine katliam haberleri duyacak mıyız? Taşeronlaşma, sarı sendikalar, ne oldu? Yine boş ve sığ tartışmalara Soma kurban mı gitti?
İnanın eğitim konularına girmeye korkuyorum. Artık çocuklarımızın sınav trafiğini takip etmekte zorlanır oldum. Sürekli açılan üniversitelerde, eğitim kalitesi nasıl diye düşünmeden yapamıyorum.
Bildiğim tek şey en doğru yatırım, insana yapılan yatırımdır. Çocuklarımızı, gençlerimizi aydınlığa taşıyacak, karanlık labirentlerde dolaştırmayacak, doğru hamleler görmek istiyorum. Haksız mıyım?
Buğday ithal edecekmişiz. Duydunuz mu? Samanla başlamıştı ilginç ithal serüvenimiz. Bakalım daha sırada neler var? Çiftçi isyanda; kimi meşaleler yakıyor, kimi ürününü yola döküyor. Mazot parası belini bükmüş. Tarlalar, meralar, zeytinlikler kentsel dönüşüme kurban ediliyor.
Gazze ateş altında, Irak ve Suriye’de kan vahşet haberleri bitmiyor. Masum insanlar ölüyor. Türkmenler yalnız bırakıldıklarını söylüyor. Yiyecek, içecek yardımından önce canımızı, namusumuzu korumak yönünde yardım edin diyorlar.
Işid terör örgütü, pimi çekilmiş bomba gibi, ne yapacağı belli değil. Bu gün komşularda yarın Türkiye’de neler yapabileceğini kimse kestiremiyor.
Komşumuzda yangın çıksa, komşunuzun evine hırsız girse, birileri komşunuzun evini bassa, cinayet işlese siz evinizde rahat oturabilir misiniz? İnsan duydukları, gördükleri karşısında nasıl etkilenmez, nasıl duyarsız kalabilir.
Evet dostlar, yüreği ağzında yaşamak derler ya işte böyle yaşıyoruz.
Gazeteci Hrant Dink’in bir sözünü yazımda başlık olarak kullandım, durumumuzu çok güzel anlatıyor “ Güvercin Tedirginliği ile Yaşamak”
Tedirginlik deyince, yanlış anlaşılmak istemem, sanmayın ki korkuyoruz. Bizler yılmadan korkusuzca mücadelemizi sürdüreceğiz. Türk halkı tarih boyunca bağımsızlık mücadelesinin içinde bulunmuş, bulunduğu yere adeta tırnakları ile kazıyarak gelmiştir.
Bu halk medeniyeti, moderniteyi, eşitliği, demokrasiyi, çağdaşlığı, huzuru, mutluluğu, güveni hak etmektedir.
Yani, yüreği ağzında yaşamayı, güvercin tedirginliği ile yaşamayı değil.
Saygı ve sevgi ile hoşçakalın