Hayata
FARKLI BİR
PENCERE
Samimiyet...
Bir kilo pamuk mu daha ağırdır, bir kilo demir mi? Bu da nereden çıktı demeyin? Neyse sorabilirsiniz. Bu soru nereden çıktı? Derya ile gazetede yazma fikrimi paylaştıktan hemen sonra aklıma nedense ilk gelen çocukluğumuzun hatta coğrafyamızda yaşayan abartmasız herkesin çocukluğunun en klasik ve en sinsi sorusu.
İlkokul sıralarında henüz rakamların ve kelimelerin neler ifade ettiklerini keşfediyorken, Dünya çok büyükken, öğretmenim, babam hatta abim her şeyi nasıl oluyor da biliyorken. Şimdi bir de bu soru!
Demir dedi çoğumuz, güldü çokbilmiş soranımız. Pamuk dedi bazımız yine o he he he bilemedin ifadesi. Sonra çok bilmiş soranımız ikisi de aynı dedi ikisi de...Ya da çok azımız eşittir cevabını verdi ve aferini kaptı. Peki, gerçek neydi?
O iş öyle değil işte. Bilim insanları öyle bir ölçüm yapıyor ki yerine durumuna göre pamuk demirden bir miktar ağır çıkabiliyor. Ya da uygun ortam yaratıldığında atıldıkları yükseklikten aynı anda yeri öpebiliyor.
(merak edenler Goole amcasına sorsun)
Bildiğimizden emin olduklarımız, bildiklerimiz, bilemediklerimiz?.
Demek ki soranın niyeti önemliymiş.
Cevabını bildiğin ya da bildiğini sandığın soruyu neden sorarsın?
Açığını yakalamak için, sınamak için, dalga geçmek için? Peki, bildiğini sandığın şey aslında hayatın bu güne kadar sana öğrettikleri senin gerçeğinse?
Bilmiyorsan,
Bilmediğini bilmiyorsan,
Cevap senin bildiğin değilse, karşındaki bilgisiz ya da yalancı mı?
Sana kötü bir haberim var. Doğruyu asla öğrenemeyeceksin.
Anlamak için soranlar gerçeği öğrenirler.
Anlayarak dinleyenler fark ederler,
Niyeti samimiyse cevabını bildiği soruyu sormaz, gerçekten öğrenmek için sorar
O zaman doğru sorar
O zaman tam sorar
O zaman asıl sorması gerekene sorar.
Dinler, anlar, öğrenir. Kabul eder ya da etmez ancak BİLİR.
Evet, sevgili dostlar bir düşünelim bakalım ne sıklıkla geçiyoruz bu duygulardan. Peki, sorumlusu kim?
Samimiyetin devam etmesi,
yakınlarımızın kalplerinin bize karşı soğumasına mani olur.
(Vincent de Paul)