MENÜ
İzmir 23°
Menemen'in Sesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
CUMHURİYET ÇINARLARI (S. Derya BOSUT & Melek BALSEVEN)
Güncel
1 Aralık 2017 Cuma 08:10

CUMHURİYET ÇINARLARI (S. Derya BOSUT & Melek BALSEVEN)

İlçemizden 90 yaş ve üstündeki büyüklerimizi konuk edeceğimiz Cumhuriyet Çınarları köşemizi 28 Aralık´ta 90 yaşına girecek olan Muzaffer Mert ile başlattık.

İlçemizden 90 yaş ve üstündeki büyüklerimizi konuk edeceğimiz Cumhuriyet Çınarları köşemizi 28 Aralık´ta 90 yaşına girecek olan Muzaffer Mert ile başlattık.

 

S.D.B: Muzaffer Amca öncelikle kaç yılında doğdunuz?

Muzaffer Mert: 1928 yılının 12. ayında doğdum. Kafa koçanı burada. Hemen göstereyim. (diyerek elini cebine attı ve yeni kimliğini bana uzattı)

S.D.B: 28.12.1928. Yılbaşı çocuğu olarak doğmuşsun Muzaffer Amca. Menemen´de mi doğdun?

Muzaffer Mert: Burada doğma ve büyümeyim. Babam Balkan muhaciri.

 

S.D.B: Nereden gelmişler?

Muzaffer Mert: Saraybosna´dan delikanlı olarak gelmiş babam. Çanakkale Harbine katılmış, 5 sene savaşmış, iki tane kardeşini kaybetmiş orada( derken gözyaşlarına zorlukla mani olabildi)

 

M.B: Kaç kardeşsiniz Muzaffer Amca?

Muzaffer Mert: Hayatta olan şu an 3 kardeşiz. 2 oğlan, 1 kız. Daha evvel küçük yaşta hastalık sebebiyle ölenler olmuş.

 

M.B: Kardeşlerin en büyüğü kim?

Muzaffer Mert: En büyüğümüz Hüseyin Mert´ti. 1 yıl önce kaybettik. Benden 1-2 yaş büyüktü.

 

S.D.B: Tekrar geriye dönecek olursak, baba-anneyi Manisa´da bulunca Menemen´e geliş nasıl olmuş peki? Burayla bir bağları yokmuş değil mi?

Muzaffer Mert: Yok. Menemen´e iskan olmuşlar. Burada bir ev ve arazi de vermişler.

 

S.D.B: O zamanlar babanız ne iş yapıyordu?

Muzaffer Mert: Çiftçilik yapıyordu. Bağı vardı. Ekin dikiyordu. İzmir´de hamallık yapmış öyle anlatırdı babam. Pazarcılık bile yapmış. Sonradan evlenmiş. Bizden daha büyük çocuklar ölmüş. Şu an ailenin en büyüğü benim.

M.B: Şu an ailenin koca çınarı sensin.

S.D.B: Ne kadar güzel, sağlıksın, kendi kendini idare ediyorsun ya. Ne mutlu sana.

 

S.D.B: Muzaffer Amca hangi okula gittiniz?

Muzaffer Mert: Kubilay Okulu´na anca 3 sene gittim. 3 sene de okulu bırakmak zorunda kaldım. Fakirlik vardı o zaman.

 

S.D.B: Sonra ne yaptınız, babanıza yardım mı ettiniz?

Muzaffer Mert: Babaya yardım ettim. Çiftçilik yaptık.

 

S.D.B: Yani 10 yaşında filan başladınız işe?

Muzaffer Mert: Evet, öyle de devam ettik.

 

M.B: O dönemlerle ilgili bir hatıranız var mı?

Muzaffer Mert: O dönemki öğretmenlerimiz hala aklımda. Kemal Bey başöğretmendi, daha doğrusu Maarif Müdürüydü (şimdiki Milli Eğitim Müdürü) Önce 3. sınıfa kadar Fahriye hanım okuttu bizi. Sonra Fahri hoca geldi. 40 kişi bir sınıfta okuyorduk. Hiç unutmam 40 kişiden ancak 10 kişinin ayağında ayakkabı vardı. O kadar fakirlik vardı. 40 para geyrek, gevrek alacak para yok.

 

S.D.B: O günle bu günü karşılaştırırsanız ne söyleyebilirsiniz?

Muzaffer Mert: Allah o günleri bu millete bir daha yaşatmasın (derken de yine gözyaşlarına zor mani olabildi

 

M.B: Sonra hep baba işine mi devam ettiniz?

Muzaffer Mert: Sonra büyüdük, 1947´nin 10´uncu ayında asker olduk. Önce Balıkesir´de askerlik yaptım. Sonra ordu lav oldu Konya´ya kalktı. Toplam 3 sene askerlik yaptım. 1951´de Konya´dan terhis olduk. Bu arada bizim kuraya Kore Harbi çarptı. Ama ben Kore´ye gitmedim. Bölük Komutanımız Yüzbaşıydı o zaman. İyi erini, O´na yarayanı seçiyor ve yollamıyordu. Nakliye Okulunda onbaşıydım ben. Biraz da seviyorlardı beni, her şeyi de koparıyordum. Ankara´ya çok defa görevli yolladılar beni. Okulda arızalı arabaları düzelttim. Ana tamir fabrikası Ankara´ydı. Okulun arızalı arabasını Ankara´ya götürüyordum. Yapılan arabayı da getiriyordum.

 

S.D.B: Şoförlük de vardı sizde o zaman?

Muzaffer Mert: Şofördüm tabii. Şoförlüğü askerde okulda öğrendim. O zaman Amerika´dan gelme cemseler vardı. Okulda Dodge(doç) vardı.

S.D.B: O yıllarda araba kullanan az insan vardır. Seni başarılı buldular ki öğrettiler.

Muzaffer Mert: Doğru çok azdı.

 

S.D.B: Askerden sonra Konya´dan Menemen´e döndünüz değil mi? Ne iş yaptınız ondan sonra?

Muzaffer Mert: Askerden sonra Menemen´e dönünce babam bir traktör aldı. Çiftçiliği genişlettim biraz. Pamukçuluk, bağ yapıyorduk. Emeğimizle yeni araziler de aldık. Para da kazanıyorduk.

 

M.B: O dönemde her halde topraktan güzel para kazanılıyordu değil mi?

Muzaffer Mert: Hesabını bilen bugün de kazanıyor. Şimdi ben sana bir şey söyleyeyim. 35-40 senemi uzun yol şoförlüğü ile geçirdim. İstanbul-Ankara arası başkası için de çalıştım, ama daha çok kendi işim için çalıştım. Tuz fabrikası açtıktan sonra bir kamyona ihtiyacım vardı siparişleri götürmek adına. Kısaca hesabını bilen, emeği ile çalışan her devirde para kazanır. Mesela kahvede pişpirik oynarsan para kazanamazsın.

 

S.D.B: Şimdi herkes biraz lükse kaçıyor değil mi, gençler özellikle?

Muzaffer Mert: Şimdi, maalesef öyle. Kamyoncu para kazanamadığından ağlaşıyor. Oysa şimdi kamyonlar büyüdü. 30 ton-40 ton taşıyor. Bizim zamanımızda 6.5 ton fabrika kapasitesi vardı kamyonun, bir dingil atıyorduk 10 ton sarılıyordu. 10 tonla İstanbul´a 12-13 saatte gidiyorduk. Şimdi İstanbul´a 6 saatte gidiyor, çift ton yük sarıyor.

 

M.B: Bu hengamede tabii ki evlilik gündeme geldi. Gönlünün sultanını nerde nasıl buldun?

Muzaffer Mert: Dile kolay 64 sene. Askerden geldim hemen evlendim. Foça´nın Çakmaklı köyü var. Bu Çakmaklı Köyü´nde hiç yabancı yok, hepsi Boşnak. Benim de orada dayım vardı. Onlar bana hanımımı buldular. Hanım köyün en güzel kızıydı ama ben de yakışıklı delikanlıydım. 1952´de evlendik. İyi günümüz de kötü günümüz de oldu. Kötü günümüz deyince biz ana-baba ile beraber yaşadığımız için bazı tatsızlıklar oluyordu. Hanımla anlaşıyor, birçok şeye göz yumuyorduk.

 

M.B: Mutlu evliliğinin sırrı ne? 64 yıllık evliliği sürdürmüş bir insana da bu sorulur. Bu konuda gençlere ne önerirsiniz?

Muzaffer Mert: Şimdi efendim hanımım gezmeyi çok severdi. Ben de gezmeyi severdim. Ama hanım öldükten sonra benim gezme işim bitti. Hanımsız hiçbir yere gitmem. Hanımsız adam, yalnız gezmeye anasına-babasına gider. Bunu kabul ederim ve her zaman da söylerim. Hanımımla çok iyi anlaşırdık. Birlikte çok gezdik. Avrupa´ya bile gittik. Ama imkan meselesi bu. İmkanımız olunca gezmeye başladık tabiiki. İşler genişleyince Koyundere´de tuz fabrikası açtım ben. Onu da 20-30 sene çalıştırdık. Gezmeyi de çalışmayı da her şeyi yerine göre yaptık.

 

M.B: Söylediklerinizden şu mesajı çıkartabiliriz o zaman: İşinde başarılı olmak istiyorsan işinin her şeyi ile kendin ilgileneceksin ve hesabını bileceksin. Evlilikte mutlu olmak istiyorsan da, hanımınla beraber hareket edeceksin, bazı şeyleri görmeyeceksin, duymayacaksın, büyütmeyeceksin kafa kafaya vereceksin. Doğru mu anlamışız?

Muzaffer Mert: Çok doğru. Biraz tatsızlık olduysa uzatmayacaksın. Hanımını çağırırsın yanına ne oldu diye sorarsın. İllaki hanım ile güzel anlaşacaksın, O´nu kırmayacaksın.

 

M.B: Evlatlarınız da oldu bu arada.

Muzaffer Mert: Üç tane kızımız oldu. Hiç oğlan çocuğu aramadım. Allah ne verdiyse razı olmasını bildik.

 

M.B: Üç kız çocuğu büyütmüş bir baba olarak kız çocuğu sahiplerine ne diyorsunuz?

Muzaffer Mert: Kız-erkek evlat ayırmayacaklar. Ufak şeyleri büyütmeyecekler. Benim en büyük zevkim, torunları akşam toparlayıp çok güzel bir gazinoya götürüp, iyi bir yemek yedirmek. Bu arada hacıya gitmeden önce içki de içerdim. Bu konuda bir anım var. Sizlerle paylaşmak isterim. Yıl 1978, yaş 60. Bir akşam torunları topladım, hanım da var tabii Foça´ya balık yemeye onları götürdüm. İçki de aldım tabii. Dönüşte evde gece çok terledim. Gecenin 3´ünde Muzaffer yeter artık dedim. Sabah kalktım, elimi yüzümü yıkadım. Cevdet Hoca rahmetli oldu. Bizim kervanbaşıydı. Hocamla hem mahalleden, hem de mektepten arkadaştık. Ben hacca gitmek istiyorum deyince O da şaşırdı. Benim içki içtiği mi biliyor. Hayırlı olsun, hemen, bir tane boş yerimiz var dedi. Hanımla beraber, ben hanımsız gitmem dedim. Eve geldim, hanım hazırlan hacca gidiyoruz dedim. O da şaşırdı fukara. 3 sefer umre yaptık sonrasında.

 

M.B: Sevgi insanı olduğunuzu gözlemliyoruz. Aynı zamanda yemeyi-içmeyi çok iyi bilen insansınız, yeme-içme, güzel ve kaliteli beslenme konusunda gençlere neler söylemek istersiniz?

Muzaffer Mert: Şimdi gençlerimiz bizim akşam meyhaneye kaçsın eve gelmesin, çoluk çocuğu ile yemek yemesin. Benim en büyük zevkim çoluk çocuğumla, hanımımla olmamdı. Ben denizde sayfiye evi alabilirdim. Almadım. Bir sene gittim denize, benim hanım yemek yapmaktan, misafir ağırlamaktan yorgun düştü. Sonra 20 günlük tatiller ayarladım. En güzel otel, akşam en güzel gazino. Torunlarımı da götürürdüm. Yemekte de çok titizim. Hala yemek seçerim. Yaramazsa yemem. Görüntü bile benim için çok önemli. Hanımım çok güzel yemek,  börek yapardı. Her daim O´nu arıyorum. Arabaya bindim mi yanımda sanıyorum ama bakıyorum boş. Hala inanamıyorum. O gidince her şey bitti.

 

S.D.B: Hala bu yaşına rağmen araba kullanabiliyorsunuz. Nasıl buluyorsunuz peki şimdiki trafiği?

Muzaffer Mert: 60-70 yıllık şoförüm. Trafik her şeyin tamamsa, nizama intizama uyuyorsan korkma, yoksacezasını görür. Trafikte gerekli gereksiz korna çalanlar, ileri geri bağıranlar bence terbiyesiz.

 

S.D.B: Bir gününüz nasıl geçiyor peki?

Muzaffer Mert: 90 yaşına gireceğim daha üstüme güneş doğmadı. Yine alışkanlık olduğu gibi erken kalkarım. Sabah 7.30´da damadım Murat´ın yanına giderim arabayla. Damatla sabah sohbeti yaparız. Eğer araba kullanma konusunda en ufak bir sıkıntı yaşasam, engelim olsa karşı tarafın başını yakmamak adına kesinlikle kullanmam. En ufak bir falsom yok şoförlükte. Sonra buraya (My Concept) geliyorum. Gündüz bir şekerleme yaparım. Sonra akşam yemeğe kızım Şükran´a giderim. Eve dönünce televizyon seyrederken uyurum.

 

M.B: Bugüne kadar yapamadığın, içinde kalan bir şey var mı?

Muzaffer Mert: Yapamadığım hiçbir şey yok. Ne canım istediyse yaptım. Ama hep karşılıklı anlayış çerçevesinde. 52´den bu tarafa hanımsız hiçbir yere gitmedim. Isparta´ya iş için kamyonla giderken bile hanımı yanıma alıyordum. Sabırla, sevgiyle ve şükürle bu günlere geldik. 3 çocuk, 6 torun, 6 da torun çocuğu ile geniş bir aileyiz.

M.B: Allah sana sağlıklı, evlatlarının yanında huzurlu, mutlu zamanlar versin. İnşallah nice yaşlara olsun.

 

BİZDE KALANLAR

Mavi gözlerindeki sevgiyi gördük, hüznü de yorgunluğu da, gururu da. Hem de hepsini aynı zamanda ve de bir çırpıda. İşte öyle bir şeydi yaşadım diyebilmek. Günahı ile sevabı ile. Keyfini de yaptım, çilesini de çektim hayatın diyordu Muzaffer Amca´nın gözleri. Yüreğini de gördük sözlerinden, duruşundan, üslubundan. Cumhuriyet Çınarları dedik sayfanın adına. Bir çınarın gölgesinde zamanın ötesinde sürdü sohbetimiz. Yokluk zamanlarının çocuğu, emeği ile varsıllığı yaşamış, gençlik yıllarında ektiğinin şimdi meyvesini almış, o güngörmüş koca yürekli yaş almış, yaşlanmamış ADAMDAN öğreneceğimiz çok şey var. Atmış küsur yıllık hayat arkadaşı Fatma Hanım´dan rahmet, sevgi ve özlemle bahsederken dolan gözlerine eşlik eden sözleri iyi evliliğin formülünü veriyordu. Yoksulluktan varsıllığa giden yolu da gösteriyordu, hayattan tat almanın formülünü de veriyordu söyledikleri. Tadında yedim, kararında içtim, eşimle gezdim, dostlarımı ihmal etmedim derken kendinden memnun hayatla uzlaşmış Muzaffer Amca. Şimdi üç evlat, altı torun ve altı torun çocuğu; oğlu bildiği damadı ile sabah çaylarının, akşam sohbetlerinin sık sık kurulan büyük aile sofralarının baş aktörü olarak film şeridi gibi geçip giden hayatının her anının kıymetini biliyor ve kıymet veriyor hayata. Önümüzdeki ay 90 yaşına girecek Muzaffer Amcamıza sevdikleriyle ve ailesiyle sağlıklı yaşlar diliyoruz.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu haber henüz yorumlanmamış...

Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2025 Menemen'in Sesi