İki haftadır sizlere doğumdan on gün sonra fazlaca kanamaya başlayan bir lohusamın başvurduğu acillerde yaşadıklarını anlatmaktayım.
Hasta başvurduğu eğitim hastanesi acil servisinde hasta yoğunluğundan dolayı bu hasta ile baş edemeyecekleri söylenerek kanamayı durdurucu temel müdahaleler yapılmadan sevk edilmeye çalışılmıştı. Hastayı ben üstlendim. Ama şiddetle kanamakta olan hastanın naklinin başlatılıp tamamlanması çok aşırı uzun zaman almıştı. Hasta bu arada çok kan kaybetmiş, ölümün kıyısında iken bana ulaşmıştı.
Bacağınızın bir kazada koptuğunu gözünüzün önüne getirin, oluk oluk kan akmakta ve siz ambulansın gelmesini, idari işlemlerin tamamlanmasını, evrakların doldurulmasını saatlerce bekliyorsunuz. Gözünüzün önüne getirin, kopuk bacaktan hızla kan kaybediyorsunuz, telefon görüşmeleri sürüyor, bekliyorsunuz, öleceksiniz, doktor geliyor, o da durumunuzun kötülüğünü fark ediyor, kan taktırıyor, serum taktırıyor, bacağınız kanıyor, bekliyorsunuz, ambulans geliyor, dakikalarca çıkışınızın yapılması bekleniyor, imzalar atılıyor, evraklar dolduruluyor. Kan kaybederek beklediğiniz uzun saatlerin sonunda nihayet yola çıkıyorsunuz. Ama bu kez ambulans yolu kaybediyor. Bacağınız kopmuş yaradan kan akmaya devam ediyor. Bereket henüz aklınız başınızda, yolu siz tarif ediyorsunuz. Evet, ölmekte olan hastam kendisini bana getiren ambulansa yolu kendisi tarif ederek bana ulaşabildi. Ya bu arada bilinci kapanmış olsaydı ne olacaktı?
Benim bu yazıyı yazmaya başlamamın hemen ardından 3 Mart tarihinde Hürriyet Gazetesinde ? Aciller bile acillik oldu? başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazının başlığının hemen altında ? Sağlık Bakanlığı verilerine göre, hastanelerin acil servislerine yapılan başvurulardaki artışın önüne geçilemiyor. 2011 yılında acile başvuru sayısı 95 milyona yakınken, 2015 yılında bu rakam yaklaşık 111 milyon. Bu yığılma gerçek acil hastalara zamanında ve doğru müdahaleyi zorlaştırıyor.? yazıyordu.
İşte tam da benim anlatmaya çalıştıklarımın özeti. Hızla kan kaybetmekte olan bir hasta, eğitim hastanesinin acil servisinde birikmiş onlarca hastaya tek başına yetişmeye çalışan genç bir uzman hekim. Durumu kanıksamış hastane çalışanları. Uzun süren, yavaş işleyen işlemler, evraklar. Kanamayı durdurucu temel tedavi yapılmadan hastanın sevk edilmeye çalışılması. Sebebi belli: hasta el sürenin elinde kalacak, kimse kabul etmeyecek.
Hastanelerde yığılma var, gerçek acil hastaya hastanelerde yer yok. Acele edin, ölecekseniz de çabuk ölün (!) sırada bakılmayı bekleyen çok sayıda hasta var?.
Halbuki bu gibi acil hastalarda asıl yapılması gereken tüm diğer hastaların bekletilmesi, hastanın müdahale odasına alınıp ivedilikle kanamasının durdurulmaya çalışılması. Hasta sevk edilecek ise daha sonra sevk edilmesidir. Biz buna ?hastanın stabil hale getirilmesi? diyoruz. İşte ilk gittiği hastanede bu yapılmalıydı ve ben bu hastanın kanamasını durdurup hayata tutunacak hale getirdim. Şimdi daha yoğun bir takip, daha çok sayıda uzmanlık dalının görüşlerinin alınarak ileri tedavisinin sürdürülmesi için sevk etmek istiyordum ama kimse kabul etmiyordu.
Kafa yapısı yirmi beş yılda hiç değişmemiş. Yirmi beş yıl önce Menemen Devlet Hastanesi´nde karnındaki bebeğinin sonu yerinden erken ayrılan, kopan bir hastayı acil ameliyata almış kanamasını durdurmuş sonra ileri tedavisi için sevk etmek istemiştim. Sevk edecek isem niye ameliyata aldığımı söyleyerek beni suçlamışlar, şiddetle eleştirmişlerdi. Bir vakaya el sürdün mü üzerine kalıyordu, hala da öyle demek. Aslında yirmi beş yıl önceki o olguda ben ameliyata alarak öncelikle hastanın plasentanın ( bebeğin sonu ) erken ayrılmasına bağlı kanamasını kesmiştim. Hasta bu sayede gideceği yere sağ ulaşma şansı yakalamıştı. El sürmeden o hali ile sevk etmiş olsaydım yolda ölürdü. Yirmi beş yıl sonra da kafa aynı kafa idi. ?Hastaya el sürersen elinde kalır?? Zincirleme, birbirini takip eden bir ekip çalışması ruhu oluşmamış aradan geçen zamanda. Çoğu düzenleme şeklen yapılmış. Ruhu yok işlerliği yok.
Üç hafta önceki yazımdan erken doğum yapacak olan bir hastanın ülkenin en büyük şehrinin merkezinde hiçbir hastane tarafından kabul edilmeyişini, benim bu hastayı bir yere yerleştirebilmek için şehrin göbeğinde yolun ortasına yere oturtuşumu hatırlayın. O da benzer bir durum değil mi?
Hastanelerde gerçek acile yer yok.