ZAMANIN GÖTÜRDÜKLERİ
“Zamanı, sessiz bir testeredir.” Diyerek yorumlamıştır Immanuel Kant. Farkında olmadığımız, sıradanlaştırdığımız, hayatın içinde kaybettiğimiz kavram. Kimi zaman aynalar uyarıyor bizleri, kimi zaman ise eski fotoğraflar. İşte o zaman kor düşüyor yüreklere. Ah o günler diye başlıyoruz sözlerimize, ne kadar gençmişim diye ekleniyor kelimeler ardı sıra. Her gün bir yaprak daha eksiliyor takvimlerden. Pişmanlık, öfke, kızgınlık ve kırgınlık tek tek yazılıyor kara deftere. Söylediklerimiz için yaşadığımız pişmanlıklar ya da neden söylemedim diye yıllardır içimize dert olan yaralar. Acısıyla tatlısıyla hayat. Başkasının derdiyle dertlenirken terapi verecek kadar sağlam dururken, kendi dertlerimizde bir çare kalışımız. Her hayat kendi başına gerçek yaşanmış bir hikayedir. Sorgulayamazsın yargılayamazsın. Kişinin yaşanmışlığını yaşamadan anlayamazsın. Düşmesin diye ellerinden tuttuğumuz çocuklarımız. Gün gelir dayandığımız omuz olur. Bizim elimizden tutan anne babalarımız yaşlanır bizim çocuğumuz olur. Devran döner olmaz denilen olur. Hayat bazen ders verir. Kınadığını yaşarsın, ya da hakketmediğinle sınanırsın. Neresindesin bu hayatın diye sormuşluğunuz var mı kendinize? Başka yaraları sararken kendi yaralarımız kendi kendine kabuk tutmuyor mu? Beklentiniz neydi. Yapmak istedikleriniz, geç kaldım artık deyişleriniz.
Bir teyzenin 70 yaşındayım hayat sanki yetmiş gün kadar çabuk geçti hiç anlamadım. Bomboştu! Kendim için hiçbir şey yapamamışım demesini çok büyük bir farkındalık olarak görüyorum. Gün bugün ve bizim günümüz tekrarı yok. Zamanı durduramayız ama elimizi taşın altına koyarak bize armağan edilen bu hayatı kaliteli yaşamak hakkımız değil mi sizce?