Çanakkale direniş esnasında siperlerimizde en değerli şey cephane değildi. En önemli şey morfindi (ağrı kesici).
Bir sıhhiye çadırı kuruldu. Hekim içerde, savaş başladı. Binlerce yaralı var. Mermiler, şarapneller, her yer yangın yeri. Sıhhiye erleri yaralıları taşıyor sedyeyle çadırlara. Ameliyathane çadırın içinde. Çadırın dışında ise bir masa başında doktor her hasta masaya yatırılıyor ve doktor muayene ediyor. Doktorun görevi, bu yaralının kurtulma olasılığı var mı, ameliyat edilirse yaşar mı? Eğer yaşarsa morfin vuruluyor, yaşama şansı yoksa morfin yeterli olmadığı için vurulmuyor. Ama herkesin ölse bile o morfine ihtiyacı var ama yapamazsın çünkü morfin çok az sayıda var.
Bir asker getiriyorlar acılar içinde ağlıyor bağırsakları dışarı çıkmış, doktor bakıyor kurtulma şansı yok kaldırın diyor morfin vurmuyor. Çünkü morfin yok. Başka asker getiriyorlar yaşam şansı var vuruyor morfini. İçeriye alın diyor. Yaralılar masaya bir konup bir kaldırılıyor.
Ağlayan, bağıran, yalvaran askerler doktor hiçbirinin yüzüne bakmıyordu ki acıma duygusu olmasın diye. Başka bir asker yatırılıyor masaya. Kaldırın diyor doktor yüksek sesle. Asker bağırıyor baba benim diyor. Herkes şaşkın, doktor yaralının yüzüne bakınca kendi oğlu olduğunu anlıyor. Gözyaşları içinde askeri gölge bir yere kaldırın diyor elindeki morfini vurmuyor. Birkaç saat sonra görevini arkadaşına devredip ölülerin içinde oğlunu arıyor. Bir ağaç, gölgesinde ölmüş oğlunu buluyor. Ona sarılarak yapamazdım oğlum diyor, senin hakkın değildi.
Biz böyle insanlar sayesinde kazandık bu vatanı. Çanakkale geçilmezi yazdık dağlara.
Bakın İstiklal Marşımız söyleniyor asker gibi selam ediyorum size. Atam sizi özledik. Vatan için canını ortaya koyma bilincinde olan her bir gönlü çok ama çok özledik.
Sevgiyle Kalın…