MENÜ
İzmir 35°
Menemen'in Sesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Mekanlar ve İnsanlar (Melek Balseven-S.Derya Bosut)
Güncel
10 Mart 2017 Cuma 08:08

Mekanlar ve İnsanlar (Melek Balseven-S.Derya Bosut)

Mekanlar ve İnsanlar köşemizi bu hafta tenekeci Süleyman Fidan(80)´a ayırdık.

S.D.B: Öncelikle Süleyman Amca kısaca seni tanıyabilir miyiz?

Süleyman Fidan: 1937 yılında Menemen´de doğdum. Şehit Kemal´de ilkokulu bitirdim. Zelzele nedeniyle belediye binası hasar götünce belediyeyi Şehit Kemal Okuluna taşıdılar. Talebeleri de diğer okullara dağıttılar. Son sınıfı Kubilay´da okudum. Diplomayı Kubilay Okulu´ndan aldım. Ortaokul ikinci sınıftan ayrıldım. Ben 7 yaşında ilkokula giderken, dayı mesleğidir bu tenekecilik, devamlı dayımın yanına gidip geliyordum. Gide gele, gide gele öğrendik bir şeyler. Askere gidinceye kadar kalfa olduk.

 

S.D.B: Hep dayının yanında mı devam ettin?

Süleyman Fidan: Evet. Dükkanını da burasıydı. Burada başladım.

 

M.B: Yani 7 yaşında bu dükkanda başladın hala da bu dükkandasın?

Süleyman Fidan: 7 yaşımdan beri bu dükkandayım. Yaşım 80 hesap edin. Bu dükkanda çıraklığa başladım, kalfa oldum. Askerden sonra dayım dükkanı sana devredeyim dedi. Tamam dedim. Dükkanı bana devretti. Kendisi mandıracılık, peynircilik yapmaya başladı. O günden bu güne hala bu dükkandayım.

 

S.D.B: Dükkanı üzerine aldığında hangi yıldı?

Süleyman Fidan: 1965 yılında dükkanı üzerime aldım. Hala aynı dükkanda çalışıyorum.

 

M.B: Peki bu dinçliğinizi neye borçlusunuz?

Süleyman Fidan: Çalışmaya borçluyum. Çalışmadan yapamam. Pazar günü dahi çalışırım iş olduktan sonra.

 

M.B: İşinizi anlatırken gözlerinizin parlamasından işinizi severek yaptığınız duygusu geçti bana. Hiç bıkmadınız mı?

Süleyman Fidan: Severek yapıyorum. 80 yıla yakın aynı mekandayım. Hiç bıkmadım. İşler çeşitli olduğu için, belki 40 çeşit iş var bizde. Yıllar önce Almanya, İtalya ve İngiltere´ye toptan mal veriyorduk. Foça´dan Fransız Tatil Köyünden her hafta grup grup turistler geliyordu. Onlara mal satıyorduk. O zamanlar işler çok iyiydi.

 

S.D.B: Yaklaşık hangi yıllardı?

Süleyman Fidan:80 öncesi. Yapmaya mal yetiştiremiyorduk. Bahçe süzgüsü, su kovası alıyorlardı.

 

S.D.B: Plastik henüz çıkmamıştı sanırım?

Süleyman Fidan: Plastik denen madde hiç yoktu. Hepsi tenekedendi. Plastik denen meret bir çıktı bütün sanat dallarını öldürdü. Plastik 5 lira, sen satıyorsun 15 lira. Alım düştü. Arabaya varıncaya kadar plastik. Bize iş düşmüyor. Ben de kapatacağım dükkanı ama kapatmıyorum eş dost geliyor ufak tefek işlerine yardımcı oluyorum.

 

S.D.B: Şimdi neler yapıyorsunuz?

Süleyman Fidan: Ekseri yaptığımız bahçe süzgüsü, narenciye elma, armut, şeftali, kayısı toplamak için çengelli kova yapıyoruz, ağaca asmak için onlara çengel takıyoruz. Binalara oluk, baca dipleri yapıyoruz. Çatı katına oda yapabilmek için kalkan yapıyoruz.

 

M.B: Makineler de ilk başladığınız dönemden mi?

Süleyman Fidan: Bursa yapısı. Makineler de dayımdan kaldı. Aynı dükkan 80 senedir değişmedi. Sadece eskiden raflar vardı çünkü cam da takıyorduk. Sonra cam işini bıraktık.

 

S.D.B: Senden yaşlı yok değil mi Menemen´de bu işi yapan?

Süleyman Fidan: Yok. En yaşlı benim. Buradaki tenekecilerin hepsi benden yetişme. Bugüne kadar 10 tane çırak yetiştirdim. Üç tanesi İzmir-Buca´da, iki tanesi Kuşadası´nda, bir tanesi Çeşme´de, diğerleri  burada. Hepsi de işe devam ediyor.

 

S.D.B: Peki onlar işi devam ettirecek çırak bulabildiler mi?

Süleyman Fidan: Bulamadılar, yalnız çalışıyorlar. Bu meslek bitmek üzere. Kimse çocuğunu çırak olarak vermiyor.

 

S.D.B: Başınızdan geçen ilginç bir olayı anlatın dersek?

Süleyman Fidan:80 öncesi buraya turistler gelirken, grup grup geçiyordu. Bilhassa Perşembe günleri gelirlerdi. O sene de Aydın´a toptan mal veriyordum. Emme basma tulumba yapıyordum. 25 tane yapmıştım. Bir tanesini deneyeyim bakayım, oldu mu dedim. Bir kazan su koydum, çekiyor güzel. O sırada bir grup geçti, alman. Almanın bir tanesi direğe dayandı bana bakıyor. Ben muayene yapıyorum, çalışıyor mu diye. Grup gitti. Bir koşu gidip tercümanı aldı geldi. Tercüman bana dedi ki: bunu satar mısın? Satarım dedim. O zamanlar 10 lira, ben dedim 12 lira. Tamam dedi. Aldı gidiyor, kime aldın bunun dedim. Alman aldı dedi tercüman. Ne yapacak bunu dedim ben. Tercüman güldü. Gülünce benim de zoruma gitti. Niye güldün dedim. Bunun patentini senden çalmış oluyor şimdi, bunu götürecek Almanya´ya dağıtıp, aynısını toplayacak yapacak, para kazanacak dedi. Vay kerata gavura dedim. Aldı gitti. Yine bundan 5 sene evvelsi İstanbul´a Yahudi´ye mal veriyordum. 3-4 sene benimle çalıştı. Kova ve süzgücülü veriyordum. Fakat ikinci sene kova almadı. Neden deyince? Süleyman usta senin kovaları görünce benim kovalar satılmıyor ki dedi. Gel seni fabrikama ustabaşı yapayım dedi. Bunu bana 20 sene evvel söyleyecektin, şimdi gelmem dedim. Aslında ondan evvel yanındaki mekanda Yaşar beye mal veriyordum. Yahudi hep beni çağırırdı ama gitmiyordum. Neden gitmiyordum? O da mal isteyecek, ikisi de yan yana, bu sefer rekabete girecekler, araları bozulacak diye bir sene gitmedim. Bir sefer mekandan ayrılırken benim omzuma dokundu, Süleyman usta sen yalancısın dedi bana. Yekten yalancı deyince zoruma gitti. Neden dedim. Geleceğim geleceğim deyip gelmiyorsun dedi. Yakında geleceğim dedim. O zaman daha çilekler yeni oluyordu burada, bir kasa buna çilek yaptım hediye olarak, atladım İstanbul´a gittim, bekçisine verdim odasına bırakması için. Beni gördü, şaşırdı. Hayrola dedi. Gel dedin geldim dedim. Yazıhaneyi açtı, mis gibi çilek kokuyor. Oooo Süleyman usta sen bizi utandırdın dedi. Neden ona gitmediğimi anlattım. Onu sen bilemezsin sahibisi bilir dedi. Onu  Allah bilir demek istiyordu. Yap bana bir kamyon mal onu İngiltere´ye göndereceğim. Çok güzel parasını aldım onun Allah bin bereket versin. Bir de 35 sene Çeşme´de villalarda çalıştım. Burada 5 katlı ev yaptım bu birikimle.

 

M.B: Kaç çocuğunuz var?

Süleyman Fidan: 2 kız 1 oğlanüç tane.Üçü de üniversite mezunu.

 

M:B: Usta sen bunu yapıyorsun gel senin sanatını birleştirelim, biz bunun patentini alalım, fabrikasını kuralım diyen oldu mu?

Süleyman Fidan: Oldu. Bu sokak sırf tenekeciydi. 31 tane tenekeci vardı. İki kişi yan yana geçemezdin. 40-50 sene evvel. Herkesi birleştirelim fabrika kuralım dedik. Herkes malını orada satsın. Veya oraya bir müdür koyalım, o satsın.  Herkes satılan mal kadar parasını alsın. Fakat kimse birbirine itimat etmedi. Herkes az olsun benim olsun dedi. Kooperatif yapalım dedik ama olmadı. Yalnız bana bir teklif gelmişti. 61 senesinde Çiğli Havaalanının yazlık evlerinin, havaalanı gözetleme kulesinin camlarını biz taktık. O zaman bana Amerikan şirketinin şefi gel seni Amerika´ya göndereyim, cam fabrikasına sokayım dedi. Ayda 1000 lira alacaksın dedi. No şef dedim. Bir hafta sonra düşününce kafama yattı. Tamam dedim. Ama geçti artık dedi. Bundan dolayı pişmanım. Bir de uzun yıllar önce Ankara´ya sanat okuluna hoca olarak beni çağırmışlardı. Ona da gitmedim. Bu yaşımda bile yeni öğrenciler yetiştirecek gücüm hala var. Bildiklerimi öğretebilirim.

 

M.B: Gençlere yılların birikimi ile ne nasihat edersiniz?

Süleyman Usta: Sevdikleri işi yapsınlar, çok çalışsınlar ve dürüst çalışsınlar. Bir de herkes ne sanat biliyorsa onu yapsın. Şimdi maalesef öyle değil. Her şey birbirine karıştı artık.

BİZDE KALANLAR

On altı metrekare alan. Yaşlı ahşap tavan, pencere çerçeveleri, kapı tavana akran. Yorgun beton zemin üzerinde neredeyse bir asır devirecek olan çalışkan demir makinalar, tezgahlar. Gözleri ışık çakan, seksen yıldır aynı mekanda yaş almış, yaşlanmamış Süleyman Amca. Bir baba dostu daha, bir koca çınar. Bizde iş çok çeşit her biri ayrı nasıl bıkarım diyor. Hala çalışıyor, üretiyor. İşini nasıl aşkla yaptığını anlatırken seviyorum çalışmayı, burada olmayı derken yine ışıldıyor o gözler. Ömrünün geçtiği bu mekanda ölümü beklemiyor. Değişen alışkanlıklara, plastiğe, teknolojiye meydan okuyor sanatıyla. Nasıl ki tüfek icat oldu mertlik bozuldu, plastik icat oldu birçok sanat yavaş yavaş yok oluyor bizler de işi küçülttük diye ifade ederken, o parlak günleri özlediğini görebiliyoruz. Kardeşi abisinden bahsederken tenekeden elbise diker diyor haksız da değil. Yıllar önce bir araya gelemedik, güçlerimizi birleştirip zamana teknolojiye ayak uydurup gelişemedik diyor, kaçan fırsatların farkında. Değişen üretim biçimleri karşısında o küçük atölye ve büyük sanatıyla yok olmaya yüz tutmuş bir mesleğin son temsilcilerinden bugüne ışık tutacak çok dersler var diye düşünerek ayrılıyoruz mekandan. Süleyman Amcaya ailesi ve sevdiği işiyle sağlıklı günler, işlerinde bereketler diliyoruz.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu haber henüz yorumlanmamış...

Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Menemen'in Sesi