1922’den önce Rumlar - Ermeniler - Türkler ve Museviler’in bir arada yaşadığı Yunan işgali altındaki Menemen’de neler yaşanmış olabileceğini yıllardır merak eder, dururdum. Bu uğurda Yunanistan’a bile gittim. Çabalarım nihayet sonuç verdi ve birkaç kaynakta istediklerimi buldum. Bu konuya geçmeden önce birkaç bilgiyi aktarmam gerekiyor.
Birinci dünya savaşının ardından paylaşılan ülkemizin batı bölümü Yunanistan tarafından işgal edildi. İzmir, Aydın, Manisa gibi Menemen de bu işgal alanı içerisinde bulunuyordu ve 3 yıl 3 ay işgal altında kalacaktı.
9 Eylül 1922 tarihinde, yaşanan tüm acıların ardından Menemen de diğer şehirler gibi işgalden kurtarıldı ve şehirde yerli Rum ve Yunanlı kalmadı. Aradan altı yıl geçti ve 1928 yılında Anadolu’yu terk eden Rumların kültürel mirasını korumak amacıyla Atina´da Küçük Asya Araştırmaları Merkezi (C.A.M.S.) kuruldu. Bu kurumun 40 yıllık sistemli çalışmasıyla, Anadolu Rumlarının yerleşim yerlerinde inceleme yapan araştırmacılar 145 bin sayfa tutan Göç (Exodos) kitabı ve arşivi oluşturuldu.
Bu kitap, Rumların Anadolu’dan mecburi ayrılışları hakkında göç edenlerle 40 yıl boyunca yapılan sözlü tarih görüşmelerine, tanıklıklara yer veriyor. Göç edenlerin anlattıkları savaşın, insan hayatında nasıl acımasız bir mekanizma olarak yer alabildiğini, Rumlar ve Türkler arasında var olan sosyal hayatı nasıl alt-üst ettiğini, milli kimliğin destansı yönüne nasıl bir katkıda bulunduğunu ve toplumsal hafıza üzerinde nasıl bir travmatik etkisi olduğunu ortaya koyuyor.
Göç (Exodos) kitabının 1. Cildinin bir bölümünde ise Menemen’de o dönemde yaşamış olan Aglaia Kontou isimli hanımın anlattıkları bulunuyor. İşte bu anlatımlarda gerek Menemenli Türklerin, gerekse Menemenli Rumların yaşadıkları abartısız bir dille yer almış.
İşte, Menemenli Rum Aglaia Kontou Hanımın anlatımı ile o zor yıllardaki Menemen!
Aglaia Kontou anlatıyor:
“İzmir’e çıkarılmış ve şimdi Menemen’i işgal eden Yunanlıları görür görmez, sanki Tanrı’yı gördüğümüzü sandık. Yollarda kemerler yaptık ve bu kemerlere, Kral Alexandros (Yunanistan Kralı) ile Venizelos’un (Yunanistan Başbakanı) resimlerini koyduk. Yunan askerleri bunun altından geçecekti. Onların sonsuza dek burada kalacağını söylüyor ve hiç kimseyi hesaba katmıyorduk. Bunları Türkler gördüler ve bize şöyle dediler:
“Bre Rumlar, neden böyle yapıyorsunuz? Bir şikayetiniz mi var? Haliniz, gidişatınız iyi değil miydi? Böyle nankörlük ettiğinize göre Egemenlik bizim hakkımızdır, size de bıçaktan geçmek layıktır.”
Bunları yaptık ve onları (Türkleri) kızdırdık. Yunanlı subaylar gittiler, kadınlarla Bergama’da eğlendiler. Bergama’daki direniş bastırılıp geri döndüklerinde birçok kadına kötülük ettiler. Menemen’de bulunan yerli Rumlarım atları, yunan ordusu için yiyecekler taşıdı ve sonra Türk evlerinden talan edilmiş halılarla ve başka eşyalarla yüklü olarak döndüler.
Gerek yunan askerlerinin, gerek yunan ordusuna yardımcı olan Anadolulu Rumların tutumu, meleklere yakışır türden olamazdı. Böyle bir şey zaten olanaksızdı….
Kemal ordusu ile indiği zaman (Atatürk’ten bahsediyor) Menemen’deki Rum halkın çoğu ortada yoktu. Dışarıdaki mülklerinde idiler. İzmir’deki Yunan Ordusu Komutanlığına adamlar gönderip, bilgiler istediler ve komutanlık bizi bilgilendirdi. Bize şöyle diyorlardı: “İzmir’de toplanın, çünkü çevre yöreyi koruyamayacağız.”
Biz de hemen ertesi gün toplanmış, İzmir’e doğru bir daha geri dönmemek üzere kaçış yolculuğuna çıkmıştık. Ben, çocuklarımla ve mülkümüzde çalışan yaşlı bir amca ile birlikte idim. Kocam bizi trene bindirdi ve kendisi Menemeni kimse yakmasın diye yerel halkça oluşturulan savunma gücü içinde orada kaldı. Kasabanın bütün gençleri de kaldılar, kaçmadılar. Onu korudular ve yakmadılar. Menemen içinde hiçbir şey, hiçbir kötülük görmedik.”
Aglaia Kontou Hanımın anlattıklarının kısa bir özeti böyle.
FOTOĞRAFLAR : Atina - Küçük Asya Araştırma Merkezi