Birkaç hafta önce İstanbul’da HES kodu olmayanların toplu taşıma araçlarına binemeyecekleri yönünde bir haber geçildi. Konu ile ilgili yapılan röportajlarda bir göçmen vatandaşımızın insanın içini sızlatan feryadı vardı.
“Ben her gün işime toplu taşıma aracıyla gidip geliyorum. Bu işi de zor buldum. Kalabalık bir ailem var ve sadece ben iş bulabildim. Kirada oturuyoruz. HES kodu almak için çok uğraştım ama bir türlü HES kodu alamadım. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmadığım için herkes gibi kolay HES kodu alamıyorum. Göçmen bürosunda verilen belgeyle de HES kodu alınamıyor. Valilikten aldığım belge de sorunumu çözmüyor. Günlerdir bir HES kodu kayıdım olsun diye uğraşıyorum ama bir türlü bir çözüm bulamadım. Şimdi ben ne yapayım? Yarın işe gidemezsem işsiz kalacağım. Allah rızası için bu uygulamayı biraz daha bekletin yada bizim devlet kayıtlarında görünmemiz için bir çare bulun.“ diyordu.
Sorunu böyle birkaç satırla paylaştığımda ne kadar basit gibi geliyor değil mi? Türkiye’nin bu kadar devasa sorunları dururken, siyasetçilerin varlıklarını sürdürebilmesi için devasa sorunlar yaratmaları gerekiyor. Ya da devasa konular açmalarına ihtiyaçları var. O zaman insanlara dönüp memleketin BEKA sorunu var, siz ne sızlanıyorsunuz demek, onların lafını ağızlarına tıkmak mümkün olabilir. Oysa başkaları için sıradan küçük görünen sorunlar kişinin kendisi için devasa ve hayatidir. Bizim hepimizin gözden kaçırdığı mesele bu.
Toplumsal duyarlılığımızı kaybettik. Artık birlik ve beraberlikten bahsetmek hayalperestlik gibi bir şey. Birlik beraberlik denince vatan millet noktasında değil, cumhur, millet kutuplarında birlik beraberlik anlaşılıyor. Hatta amaçlanıyor.
12 Eylül öncesi de böyle olmuştu. O zamanlar sağ, sol diye toplum ayrıştırılıp acımasızca birbirine kırdırıldı. Yıllar sonra anladık her şeyi. Bütün meselenin iç karışıklık çıkarıp darbe zemini hazırlamak olduğunu. Her zamankinden çok kaygı duyulması, uyanık olunması, sorumlu hareket edilmesi gereken bir aşamadayız.
Tüm bu sorunların nedeni hiç kuşkusuz siyasiler. Onların kaybetme korkuları.
Ne pahasına olursa olsun daha fazla iktidar, daha fazla güç takıntıları.
Oysa kendilerine verilen şeyin tam adı; görev. Hem de geçici bir görev.
Bu görevi veren de vatandaşlar.
İyi yaptıklarında bu göreve devam edecekler, yapamadıklarında ise vatandaş onların yerlerine yapabilecek bir başkasını getirecektir. Gerisi gerçek değil.
Yani diyeceğim o ki vatandaşlarımız büyük bir yıkım içerisinde. Herkes yarınından kuşkulu.
En kötüsü de vatandaşlarımız sorun sarmalında kendisini sahipsiz, kimsesiz hissediyor. Şimdi bizi yönetenlerin bir süreliğine kendi bekalarını bir kenara bırakıp biraz da vatandaşın sorunlarına eğilmesi lazım.
Suriyeli bir göçmen babanın HES kodu alamaması onun için bir beka meselesidir.
İşini kaybeden biri için bu durum bir beka meselesidir.
Kirasını, kredisini ödeyememek bir beka meselesidir.
Çocuğuna harçlık verememek, üst baş alamamak beka meselesidir.
Evine alışveriş yapamamak, sevdiklerinin yüzüne bakamamak beka meselesidir.
Bu tür yaşamsal sorunlar yakıcı biçimde yaşanırken sizinkisi sadece şımarıklık olabilir.
Sorunlarımızı konuşurken biraz empati yapın lütfen hiçbir şey kaybetmezsiniz.
Belki bir zaman içerisinde kaybettiğiniz, merhamet, vicdan gibi insani değerlerinizi de yeniden bulacaksınız.
Sorunların önemi ya da önemsizliği, büyüklüğü ya da küçüklüğü meseleye nereden baktığınızla ilgilidir.
O yüzden her sorun, yaşayanı için büyük ve önemlidir.
Sevgi ve Saygılarımla