Dilimizi de konuşuyor!
Hayretle bana bakan iki kadına aynı duygularla bakıyordum.
Bahsettikleri kişi ben miyim?
Evet, dikkatleri üzerimde, dokundu dokunacaklar.
Nasıl yani? hangi dili konuşmam gerekiyordu?
Teyzeciğim ne oldu? Ben Türküm elbette bu dili kullanacağım diyorum.
O kadar ikna olmuşlar ki yabancı olduğuma neredeyse kendimden şüphe edeceğim.
Üstelik bu durum onları nasıl mutlu ettiyse, beni alıp biblo diye evlerine götürecek kıvamdalar.
Yıllar önce Konya Selçuk Üniversitesi´nde öğrenci olduğum dönemlerde
yaşadığım bu ilginç olay aklıma geldikçe hala gülümserim.
O gün o iki teyzeyi inandırmayı başaramamıştım.
Sarı saçlı, mavi gözlü, pantolonlu ve makrome heybeli bir genç kız mutlaka turist olmalıydı.
Kafalarında öyle bir şablon oluşmuş ve o kriterlerin karşılığı bu.
Algı öyledir işte, neye inanmak istersen bütün kanıtlara ulaşıyor.
Yoksa da yaratıyor. Artık eminsindir, zaten kim kandırabilir ki seni.
O gün şanslıydım gülüp geçeceğim bir hatıra olmaktan öteye gitmedi bu önyargı kazası.
Ya o iki teyze, turist kızların tehlikeli bir şey olduğuna da inanıyor olsalardı?
Onlar için tehdit oluşturduğum yargısı da taşıyor olabilirlerdi.
Ben o yaşımda aldığım bu dersi hiç unutmadım.
Hiçbir şey göründüğü ya da bizim gördüğümüz gibi olmayabilir.
Onlara anlam yükleyen bizleriz.
Zihnimizde oluşturduğumuz şablonlara göre değerlendirmeler yapıp acele
yargılara vardığımızda hata yapma riskimizin çok fazla olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Duru bir bakış, aklın rehberliği ve ancak temiz bir niyetle anlayabiliriz gerçekte ne olduğunu.
Aksi taktirde sevincimiz de, hüznümüzle yarattığımız bir algının sonucu olduğundan
kendimizi kandırmanın ötesine gidemeyecektir.
Ve gerçekler olduğu haliyle kalmaya devam edecektir.