Önce bir hükümdarlığın olacak, hükmetmek için.
Sonra cümle alem bilecek patron sensin. Kralsın var mı ötesi?
Kibirlenmek senin hakkın, ancak öyle ben kralım demekle olmaz tabi ki.
Hükmedenin şanının bir yerlerde vücut bulması lazım.
Öyle ya hem kendi ihtişamını hem de tanrıların şanını kutlamak gerekir.
Elinde neler var bak bakalım.
2150 metre yüksekliğinde bir dağ, üstelik en muhteşem gün doğumu ve
gün batımının görülebildiği zirvesine sahipsin.
Öyleyse haydi bakalım şöyle üç tane teras biri doğuda olmalı,
biri batıda birini de kuzeye.
Doğuya şöyle devasa tanrı heykelleri, hakimiyetimizi temsilen kartal ve tabi ki
Kraliyet ailesi heykelleri tanrılarla bir olmalı. Kullarına da tepeden bakmalı.
Batı terası hükümdarın, yine gücün simgesi dev heykeller.
Tahtında oturmalı hükümdar ve tokalaşmalı tanrılarla.
Bahsettiğim dağ Nemrut Dağı; hükümdar ise Kommagene Kralı I. Antiochos.
Heyecanlıydım, nihayet o dev taş adamları, kartalları görebilecektim.
Bunun için çok beklemiştim.
Otobüsten indik daha küçük araçlarla hedefe yöneldik.
Ah o içime işleyen nameler yine fonda. Nemrudun kızı yandırdın beni
diye başlıyor ve sıra gecesi tadında yolculuğumuza eşlik ediyor.
Dağın zirvesine yaklaştık artık daha güçlü tırmanış araçlarına geçme zamanı.
O aşama bitti.Kralın huzuruna çıkmak o kadar da kolay değil.
Şimdide 600 metrelik bir tırmanış.Dize, tabana,ciğere kuvvet.
Yüksekten ve yoldan korkanları ardımıza bırakıp tırmanışa geçtik.
Neyse ki merdivenlerle işimizi kolaylaştırmışlar, ancak aynı konfor
son tırmanışta yok! Bu kadar geldik, dönmek olamaz tabi ki.
Yetmişlik genç arkadaşların yanında sızlanmak da çok ayıp olur.
Nihayet o muhteşem gün batımı manzarasını yakaladık.
Sağımız solumuz taş ihtişamıyla kraliyet ailesi ve tanrıları.
Bizler o zorlu yolculuğun fatihleri, ödülümüz ise Dünya Mirası bir manzara.
Bol bol fotoğraf çekilmek kaçınılmaz.
Bir grup genç terasta şimdilik hoşça kal demeye hazırlanan güneşe
türkülerini yolluyorlar. Karışıverdim aralarına.
Çanakkale´den gelip de kahramanlık destanı türkülerini
söylemeden gitseler olmazdı. Tabi ben de bir İzmirli olarak onlara eşlik edip
İzmir marşını Çanakkale türkülerine bağlatmazsam eksik kalırdı. Öyle de yaptık.
Her çıkışın bir inişi olduğundan dönüş yoluna koyulduk.
Karlı bölgeleri de dostluk zinciriyle el ele aşıp başladığımız noktaya ulaştık.
Aklım Nemrut Dağında kaldı. Sen ulu bir dağ ol, güneşle taçlan
sonra bir zalim kral gelsin huysuz, çekilmez, kötü insanlara sıfat olan adını
sana versin ve öyle anıl. Bir de yetmezmiş gibi bir fani gelsin hükmünün
ihtişamını senin omuzlarına yüklesin az çile değil.
Neyse ki her yıl binlerce ziyaretçisi var teselliye gelir gibi.
Her batan günde ve yeni sabahlarda barış sevgi türküleri söyleyen.