Sevgili Levent Sarsıncı’nın geçen haftaki köşe yazısı öğrenci bir kız çocuğu babası olarak beni epeyce sarstı. Çünkü aktarmaya çalıştığı tespitleri bizim yaşamakta olduğumuz gerçekler. Bu duyarlılık ve aktarımları için kendisine teşekkür ve tebrik ediyorum. Çok önemliydi.
Ben benzer bir durumu bugünkü yazımda biraz daha genelleyerek açmak istiyorum.
Çevrenize bir bakın, sonra kendinize de bir bakın. Çevrenizde ruhu çekilmiş, neşesini bir yerlerde kaybetmiş insan yığınları göreceksiniz. Mutsuz, kaygılı, gergin ve en önemlisi de sessizler. Tıpkı benim gibi sizin gibi.
Önce hiç hazırlıklı olmadığımız bir pandemi provası yaşadık. Ya da yaşatıldık. Pek çok ekmek teknesi battı. Pek çok insan işsiz güçsüz, çaresiz kaldı. İnsanlar uzayıp giden kapanma tedbirleri kapsamında sadece işini, aşını, sağlığını değil umutlarını da kaybettiler. Toplum olarak öylesine kapandık ve sarsıldık ki sosyal varlıklar olmaktan çıktık çoğumuz depresif A sosyal varlıklara dönüştük. Hayallerimiz kayboldu. Özgüvenimiz çöktü. Yarınlardan tereddüt eder olduk. Bir belirsizliğin içerisinde sürüklenmeye başladık. Aileler dağıldı. Çocuklarımız çok küçük yaşlarda kaygılarını maddeyle baskılamaya başladı. Her gün hayatımızdan tanıdığımız tanımadığımız kaç kişinin kopup gittiğini sayılardan öğrendik. Sadece sayılar. Her bir can, her bir hayat, her bir hikâye, her bir hatıra, her bir baba, her bir anne, her bir evlat, her bir eş, her bir koca, her bir dost sadece birer sayı olarak sayıldı ve yok olup gittiler.
Batan battı, ölen öldü. Zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksullaştılar. Bankalar tefeci gibi çalıştılar. Tüm yoksul insanları 10 yıllar sürecek borca boğdular. Yasaklar kalktı. Kapanmalar bitti. Hayat normalmiş gibi devam etmeye başladı. Ama hiçbir şey normal değil artık. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, çalışanlar yani toplumun tüm kesimleri içine kapandı. Ciddi depresif bir toplum haline geldik. Herkesi psikolojisi bozuk. Ekonomik kriz ağırlaştıkça, insanların alım gücü düştükçe daha da kaygılı bir toplum olduk. Çocuklarda, kadınlarda, gençlerde, çalışanlarda yarınından kaygılı. Bugün işi olanın yarın işinin olup olmayacağı belirsiz. Umudunu, inancını tamamen yitirmiş öylesine çok işsiz var ki işinizi kaybedip onlardan biri olmanız hiç uzak ihtimal değil. Bu nedenle her türlü haksızlığı, eziyeti sineye çekerek çalışıyor insanlar.
Bir yerde insanlar bu kadar içine kapanmışsa, bu kadar çaresiz kalmışsa, yarınından umudunu kesmişse, enflasyon kontrolden çıkmışsa, yoksulluk tüm topluma sirayet etmişse, sokaklarda tanımadığınız insanlar hayatı size zindan ediyorsa ve siz kabuğunuza çekilmişseniz artık o toplum üzerinde her türlü deneme yapılabilir. Çünkü insanların hürriyetleri sadece esir düştüğünde ya da cezaevine girdiğinde kaybedilmez. İnsanlar dışarıya değil kendi içine kapandığında da artık özgür değildir. En ağır tutsaklıkta insanın kendine kapanmasıdır.
Biraz karamsar bir yazı oldu farkındayım. Ama yaşananların yanında az bile sayılır. İnsanların tam da bugünlerde devletin varlığına, şefkatine ihtiyacı var. Bu yazdıklarımdan rahatsız olmak yerine empati yapmayı becerebilirseniz hala insan olduğunuzdan emin olabilirsiniz.
Saygılarımla.