Bence insanlık bu kelimeyi ya da anlamını keşfettiğinde medeniyet başladı. Bu kelimeye hizmet edecek davranışlar arttıkça da insanlar savaşmak yerine konuşarak, yani diplomasiyi sürdürerek sorunlarına çözümler aradılar ve çoğuna da buldular.
Her şey şu cümleyle tanımlanmıyor mu?
Sizin gibi düşünen insanların fikirlerine katılmanız ya da dinlemeniz önemli değil. Önemli olan sizinle aynı düşüncede olmayan insanları dinlemekte gösterdiğiniz nezaket ve sabırdır.
Bunu biraz daha açalım:
Bir insan en ufak bir sorunda neden sertliğe ve şiddete başvurur?
Şöyle bir giriş yapalım, bilginin bittiği yerde şiddet başlar.
Siz bu şiddeti nasıl çekerseniz çekin hep aynı noktaya çıkacaksınız. EĞİTİM. Ama gerçek bir eğitim.
Sonraki yazılarımızda gerçek eğitimle neyi kastettiğimi de sizlerle paylaşacağım.
Bugün ülkemizi siyasiler idare ediyor değil mi?
Cumhurbaşkanı, Bakanlar, Milletvekilleri, Diplomatlar, Elçiler, Belediye Başkanları, Parti Başkanları, İl Başkanlar, İlçe Başkanları, Belediye Meclis Üyeleri, Delegeler v.s. daha pek çok etkin göreve hep siyaset yaparak o kulvarı kullanarak ulaşabiliyorsunuz.
Peki ülkemizde siyasetle kimler uğraşıyor?
Yüksek öğrenim almış, kendini yetiştirmiş, iş hayatında başarılar elde etmiş, birkaç dili çok iyi konuşan, donanımlı, deneyimli, henüz enerjisi bitmemiş, çağı yaşayan, teknolojiyi kullanan, ülke ve toplumun sorunlarına ilgili, sorgulayan, eleştiren, çözümler üreten ve öneren, konuşmak yerine projelendiren, onları başarıyla hayata geçiren, başkalarının düşüncelerine değer veren, onları sabır ve ilgiyle dinleyen, kimselere diyet borcu olmayanlar mı yapıyor?
Tabii ki hayır.
Arada istisnalar var tabi. Ama onlarda partide tutuklu gibiler.
Bir süre sonra öz güvenleri ve kişiliklerinde ciddi bir erozyon yaşıyorlar. Birilerinin kendilerine tahsis ettiği küçük payelerin diyeti altında ezilip, ufalanıp, kaybolup gidiyorlar. Bir çok partide de böylesine önemli gibi görünen isimler var. Ama onlar çoktan kendi üstlerine bir parmak bal uğruna iradelerini teslim etmişler.
Peki siyaseti daha çok kimler yapıyor ve geleceğimizi belirliyor?
Şöyle bir cevap aslında yeterli.
Yukarıda saydığımız vasıfların dışında kalanlar.
Ama bu cevap doğru olmasına karşın çok yavan kaldı.
O yüzden en iyisi işin kolayına kaçmayıp koyu harflerle alt alta yazalım.
Eğitim almamış ya da yarım bırakmış, vasıfsızlıkları yüzünden iş hayatında dikiş tutturamamış, ana dilini bile doğru dürüst kullanamayan, kaba, başkalarına da fayda sağlayacak hiçbir donanımı ve deneyimi bulunmayan, enerjisi olmayan, çağın ve yaşadığı kentin bir parçası olamamış, teknolojinin ve iletişimi çok uzağında, okumayan, dinlemeyen, kendi fikri olmayan, sorunlara çok dar ve sadece siyasi bir pencereden bakabilen, sorgulamayan, sadece eleştiren, çözüm ve proje üretemeyen, başkalarının fikirlerine tahammülü olmayan, her sıkışmada sertliğe ve şiddete yönelen, siyaset yapmaya çalışırken hiçbir değer tanımayan, diyetleri olan, her türlü entrikaya giren, kümeler halinde hareket edenler çoğu zaman siyasetin sonucunu tayin ediyorlar.
Sonra ne mi oluyor.
Bu çoğunluğu finanse eden şehir ya da köy ağaları, kabadayıları, hırsızları bir bakıyorsunuz, aklınızın ucundan geçmeyecek makamlara, mevkilere ve imkanlara ulaşmışlar.
Kıyak emekliliğe sahip olmuş, yolsuzluklara, hortumculuklara alet olmuş. Üstüne üstlük birde itibar görüyorlar.
Hatta bazıları muhalefette saltanat sürüyor.
Çevresine de testi gibi dizilmiş danışılmayan danışmanları toplamışlar, her gün yalandan gündemlerle geleceğimizi harcıyorlar.
Yukarıda açmaya çalıştığım tüm bu problemlerin nedeni biziz, hepimiziz.
E ne yapalım demeyin. Her zaman yapacak bir şeyler vardır.
Yalana yanlışa, kötüye oylarınızla hayat vermeyin yeter.
Böyle gelmiş böyle gider de demeyin. Siz istemezseniz gitmez. Yaşıyorsanız yarına dair hep umudunuz olmalı.
Ama durup bekleyerek değil tabi.
Şunu kabul ederek başlayabiliriz.
Bugün beğenmediğimiz ne varsa hepsi bizim eserimiz.
Hiç olmazsa çocuklarımıza biraz inanç ve umut bırakalım.
Sevgi ve Saygılarımla…