Babam sevgi insanıydı, öyle şiddetle işi olmazdı.
Silahları sevmez, avdan avcılıktan haz etmezdi.
Ben henüz çocuk denilebilecek yaşlardaydım, 12 Eylül İhtilali öncesi.
Babamın elinde ilk kez tüfek görmüştüm! Yaz dönemi bağ evlerinde
güvenlik gerekçesi ile hemen herkeste olurdu ancak bizde asla.
Sonra bir daha hiç görmedim sanırım bir yakınından ödünç almıştı, bilemiyorum.
O gün çok yadırgamıştım inanılmaz soğuk bir şeydi.
Sevgi ve silah hiç bir arada barınabilir mi?
Mesleği asker ve polis olanlar hariç, onlarda olacak ki biz siviller güvende olalım.
Oğlum olmadı hiç ancak olsaydı da asla oyuncak bir silah almazdım çünkü
onunla oyun olmaz, işin şakası yok.
Sosyal medya hemen hepimizin yakından takip ettiği bir araç.
Bakıyorum silah talimleri videoları, silahlı çekilmiş cakalı fotoğraflar.
Gazetelerde, televizyonda sivil silahlanmaya yönelik haberler.
Bu nedenle yaşanan olaylar, kazalar, cinayetler.
Son dönem dizilerde artan silahlı sahneler.
Ürküyorum?
Neler oluyor?
Silahların gölgesinde bir hayatı hak ettiğimizi düşünmüyorum.
Ben sokakta, evimde polisimizin varlığı ile huzur bulup ayrıca bir tedbire
ihtiyaç duymadan yaşamayı hak ettiğimize ve onların da bu
güveni hak etmeleri gerektiğine inanıyorum.
Yine gençliğimdeki gibi en güvenli kurumun ordumuz olmasını,
bizleri her türlü dış tehdide karşı koruyacağını bilmek istiyorum.
Her evde bir doktor, bir mühendis, bir imam, bir öğretmen olamayacağına
göre; her evde bir asker polis de olamaz.
Toplumun her ferdinin, her meslek grubunun yetkisi görevi farklı.
Bunun için toplumsal bir hayat yaşıyoruz.
Başka bir kaosa hazırlanıyoruz da ben mi bilmiyorum?