MENÜ
İzmir 35°
Menemen'in Sesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
BU AYIP HEPİMİZE YETER
Levent Sarsıncı
YAZARLAR
25 Nisan 2023 Salı

BU AYIP HEPİMİZE YETER

Öfke; söylenecek sözün bittiği, ikna edebilecek fikrin tükendiği,  kaybetme duygusunun güçlenmeye başladığı noktada,  çaresizliğin dışa vurumudur.

Futboldan örnek vereyim. Karşınızdaki rakip takım iyi top oynuyor, her noktada çok iyi yardımlaşıyor, oyun anlayışına bağlı kalıyor ve takım disiplinini kaybetmiyor. Özgüveni ve kazanacağına olan inancı tam. Kaleci kalede tam konsantre,  güven veriyor. Defans, arkasındaki kaleciye, önünde oynayan orta sahaya ve işi bitirecek forvetlerine güveniyor. İlerde oynayan, işi bitirecek oyuncular kendilerine topun taşınacağını, iyi paslar alacaklarını biliyor ve doğru pozisyonlar alıyorlar. Teknik Direktör kenarda sakin. Kurduğu oyuna, verdiği taktiğe güveniyor. Takım makine gibi çalışıyor. Bir gol atıyor, bir gol daha, bir gol daha. Seyirci takımından memnun. Hocası, yöneticisi, yedekleri herkes oynanan oyundan, alınan sonuçtan mutlu. Takım daha da kenetleniyor. Daha keyif alarak oynuyor. Oynanan  oyun izleyenleri de mutlu ediyor. Takıma olan bağlılık, tutku ve inanç güçleniyor. Kimse rakibin sert hareketlerine, provokatif söylemlerine, sözlü sataşmalarına muhatap olmuyor. Hedefe odaklanmış bir takım.

Peki ya rakip?

Kendi oyununu oynayamadığı, oynasa da sonuç alamadığını görüyor. Takımın ahengi bozuluyor. Üst üste hatalar yapılıp, peş peşe goller yeniyor. Bir türlü rakibi durduramıyorlar bu yüzden de kendi oyununu oynayamıyorlar. Böyle olunca da rakip kaleyi zorlayamıyorlar. Bireysel çıkışlar yapıp sonuç alamadığında kendi aralarında bir gerilim başlıyor. Takımın liderliğini yapan kişinin özgüveni sarsıldığı için sesini takımına duyuramıyor. Ya da dinletemiyor. Panik başlıyor. Geçmişte defalarca yapıp sonuç aldıkları hareketleri yapamıyor, top eline ayağına dolaşıyor. Oyun kurallarını aşan sertliklere yöneliyorlar. Birbirini oyundan düşürüyorlar. Hakeme baskı kuruyorlar. Kendi seyircisinin baskısı altında kalıyorlar. Her şeye itiraz ediyorlar. Sıradan pozisyonlarda hakeme ve rakibe karşı sözlü fiziksel saldırılara kalkışıyorlar. Hakem korkup işini yapmadığında bu sertlikler, kötü niyetli hareketlerin de dozu artıyor. Hakem koktuğundan ya da kötü niyetli olduğundan bu davranışlara müsaade ettiğinde bu oyuncular daha da cüretkâr olabiliyorlar. Birbiriyle yumruklaşabiliyorlar. Ağzını bozabiliyorlar. Tribünlerle polemiğe girebiliyorlar. Rakip taraftarları tahrik edebiliyorlar. Sadece hiçbir şey olmasa bile, bir şey olsun ve bu maçı kaybetmeyelim diye. Yani oyununu oynamak yerine oyunu bozmayı, provoke etmeyi, hakemin yardımıyla bir biçimde maçı çevirmeyi denerler. Ancak rakip inanmış ve takım olarak mücadele ediyorsa yapacak fazla bir şey yoktur. Her oyun dışı hareket rakibi daha da biler. Kaybeden takım fark yüzünden tamamen birbirine ve oyundan düşer. Kavga eder, tekme atar, yumruk atar, küfür eder ve kaybeder. Artık o takımı ne kenardaki idari kadro ne yönetim ne tribün ne de yedek kulübesi kurtarır. Bir süre sonra centilmenliğe, mertliğe sığmayan girişimler kaybeden takımın taraftarları arasında da homurtuya neden olur. Takımına yakıştıramazlar. Adil ve centilmen olmadıkları için, rakiplerine, onların oyununa, emeğine saygı göstermedikleri için her zaman yanlarında oldukları, destekledikleri takımlarını desteklemeyi erteler rakip takımın oyununu, oyuncularını alkışlamaya başlarlar. Çünkü bu alt tarafı bir maçtır. Hak eden kazanmalıdır. Hakemle de bir yere kadar. Haksızlığın fazlası taraftarların tepkisini alır.

Tıpkı şu anda siyasette yaşandığı gibi.
Hakem,
Yüksek Seçim Kurulu. Tribünler seçmen, İdari kadrolar teşkilatlar. Yöneticiler ise partinin başındakiler. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılanlar sahadaki kontrolünü kaybetmiş, maçı alacağına inancını yitirmiş, yapacak bir şeyi kalmamış, takımı ayağa kaldıracak maça ortak edecek takati olmayan oyuncuların çaresizliğinden farksız. Seyirci yani seçmen bu tür zorbalıkları sevmiyor. Geçmişte AK Parti’ye yapılırken de rahatsız olmuş oylarıyla yapanları cezalandırmıştı. Şimdi de dünün mağdurları bugünün zorbaları gibi davrandıkları için seçmen rahatsız oluyor. Kaybeden takım Federasyonu, hakem kurulunu, top toplayıcıları, hatta karşı rakipten de bazı oyuncuları ayartmasına rağmen olmuyor. Çünkü heyecan veren, inandırıcı, ikna edici yeni bir şeyleri yok. Sadece karşı rakip oyuncularına bağırıp çağırıyorlar. Onlara her türlü hakareti ediyorlar. Futbol Federasyonunun tüm kademelerinde,  tüm karar vericileri kendileri yerleştirdikleri için kaybetme seçeneğini hiçbir zaman bir seçenek gibi görmüyorlar. Maçı ya hakemle ya kapalı kapılar arkasında masada ya da tribünleri birbiriyle çatıştırarak bir biçimde çeviririz diye düşünüyorlar. Ama seyirci bunu sevmiyor. Tribünlere parasını ödeyerek bunun için gelmiyor. Fanatik olmayan taraftarlar, başka bir deyişle sporseverler çoğunlukta olduğu için sessiz kalarak bu durumları protesto ederler. Hatta bu elit taraftar rakibi destekleyerek hakkını teslim eder. Provoke edenler bunun altında ezilir. Seyirci fevri çıkışlar yapar oyuncuları, yönetimi, taraftarı suçlar. Ben kavga çıkarıyorum neden benle beraber kavgaya girmiyorsunuz diye kendisini parçalar. Ama bu arada maçın farkı açılır. Yani seyirci maça el koyar ve olması gerekene sahip çıkar, haklı olana destek verir. Seyirci, seyir zevkine zarar verenleri yalnız bırakır, sahiplenmez. Hatta takımı adına üzülür utanır. Tıpkı mezar başında Sayın Kılıçdaroğlu’na dua ederken birinin çıkıp Bu Fatiha’yı bilmez, bunlara neden Fatiha okutuyorsunuz?’’ diye bağırdığı gibi, tıpkı aracını tekmeleyenler gibi. Alt tarafı bir maç, alt tarafı bir seçim. Kazanmak kadar kaybetmek de var. Marifet kaybederken rakibini alkışlayabilmek ve neden kaybettiğini biraz sorgulayabilmektir. Oysa daha seçim olmadı. Ne kazanan ne de kaybeden var. Rakibine saygı duymadığın sürece aslında bir şey de kazanmış da olmuyorsun. Önemli olan taraflı tarafsız herkesin saygısını kazanmak. O zaman takımlar tribünler daha centilmen olur. O zaman seçmen birbiriyle daha barışık olur. Seçimler kişiler için, partiler için değil ülke ve o ülkenin insanlarının refahı, huzuru için yapılır. İktidarlar da patilerde, yöneticilerde, liderlerde gelip geçicidir. Gelişleri ne kadar normalse gidişleri de o kadar normal olmalıdır.  Ülkeyi kendi malı gibi görmek, koltuk sevdasına düşmek en büyük yanılgıdır. Ülke tüm vatandaşlarındır. Görevi onlar verir, onlar alırlar. Hakemin işi maçı kuralları çerçevesinde adil biçimde yönetmektir. Devlet kadrolarının işi seçimlerin güvenli ve adil bir ortamda yapılmasıdır. Daha maç başlamadan hakemi, seçim yapılmadan seçim kurulunu konuşuyorsak Allah sonumuzu hayır etsin. Bu koşullarda her şey olur. Ben müptezelleri bir kenara koyarak fikrimi söylüyorum. Elbette genel çoğunluk gibi kaygılarım var ama bu milletin iradesi hiç kimsenin ipoteğinde değildir.
Günü yeri geldiğinde ülkesine ve geleceğine mutlaka sahip çıkar.

Sevgi ve Saygılarımla.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Argun Yüksel
 25 Nisan 2023 Salı 15:12
Sayın yazar Yazınızın bir yerinde alt tatafı bir maç alt tarafı bir seçim diye belirtmişsiniz bunun böyle olduğunu insanlık kabul ettiğinde ki edebilirse işte ozaman şimdi çoook hayal gibi gözüken yaşama insanlık adım atabilir.Bugünkü duruma baktığımda sadece seçim mi?!!!!!!!! Teşekkürler
 Gürdal KAYRAL
 25 Nisan 2023 Salı 12:41
Katılıyorum. Bu günlerde iktidar cephesinin de yaptığı tam böyle bir şey. '''' Bizden olmayanlar bu ülkeye düşmandır '''' mantığıyla manipüle etmek
 Nusret özbent
 25 Nisan 2023 Salı 12:17
Halkın iradesi doğruyu mutlaka doğruyu bulur.
Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Menemen'in Sesi