Bizim kuşak iyi bilir; tek kanallı siyah beyaz tüplü televizyon yıllarını. Henüz çocuk olduğum yıllardı. Tatlı Cadı Sementa en severek izlediğim dizilerdendi. Burnunu oynatınca her işi halleden, zamanı durdurabilen güzel kadın. Çocukluk hayallerimden birinin esin kaynağı. Biri diyorum çünkü hayatın her alanında hemen hemen her konuda hayalleri olan zaman mekan kavramından uzak zengin bir dünyaya sahiptim, birçoğunuz gibi. Şimdi çok sıradan basit bir istekmiş gibi gelebilecek küçük hayallerimden biri geliverdi aklıma. Bize göre çiğdem, diğer coğrafyalarda çekirdek. Yaz akşamları mahallede kapı önlerinde, parkta, sinemada; kışın televizyon karşısında vaz geçilmez eğlenceliğimiz. Ah derdim ah şimdi Semanta olacaktım burnumu iki kıvıracaktım ve bir tabak kabuksuz çiğdem elimde olacak. Mübalağasız hemen her çiğdem tabağını elime aldığımda aklıma gelen şahane parlak fikir! Markette sepetin içinde promosyonlu ürünler arasında gördüğümde gülümseyiverdim. Yıllardır Semantanın maharetlerine ihtiyaç duymadan ulaşabildiğimiz birçok paketlenmiş ürün gibi hiç bir cazibesi yok. Kolay ulaşılabilir olması mı o hissi kaybettirdi yoksa çocukluğumuzun o saf duygularını mı kaybettik bilemiyorum. Şimdi Semantadan bir dileğim var. Bir kaç saatliğine de olsa çocukluğumun mahallesinde, o günün insanlarıyla kaldırımda oturup çiğdem çitlemek. Hala iflah olmaz bir hayalperest yanım kalmış demek. Çocukluğumuz çokta uzağa gitmemiş olabilir mi?