Bazen öyle emin oluruz ki kendimizden, her türlü ikna olmuşuzdur. Gözlerimizle görmüş, kulaklarımızla işitmişizdir. Kesinlikle durumdan eminizdir. Peki gerçekten öyle mi? Gördüğümüz, işittiğimiz her şeye geçmiş yaşantılarımız, bize farkında olmadan yapılan manipülasyonlar bakış açımız, yüklediğimiz anlamları ve vardığımız sonuçları, yargılarımızı değiştirmez mi? İçinde bulunduğumuz duygu durumu, psikolojimiz kararlarımızı belirlemez mi? Hayatta yaşadığım deneyimler, gözlemlerimin bana öğrettiği ise; hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığı. Aynı manzaraya bakan farklı insanlara sorun ne görüyorlar. Biri yerdeki çöpü, diğeri gökteki kuşu, bir başkası ona doğru koşan çocuğu hatta bazısı uzaktaki dağın ardındaki güneşi anlatabilir. Objektif bir bakış açısı önemli. Tabi ki iyi niyet ve samimi içtenlik de. Deneyi, bilgi gibi donanımlar da bunu destekler. İnsanoğlu ne arıyorsa onu buluyor ve niyetler belirliyor akıbeti. Şimdi şöyle bir bakalım biz ne yaşıyoruz? Ne yaşadığımızı zannetmemiz isteniyor? Gerçekte olup bitenler neler? İnanın hepsine vereceğimiz cevabı o anki duygu durumu ve yaşadıklarımız belirleyecek. Bu kadar çok gerçeklik ve bu kadar çok farklılık içinde yine de birlikte yaşayabiliyorsak bunu bir tek şeyle açıklayabiliriz; o da ortak paydada birleşmek. Konuya sosyal ya da bireysel bakabiliriz. Bu kimi ilişkide ortak çıkardır, kiminde gerçek sevgi, bazen de zorunluluk , ihtiyaçlar , sorumluluklar, mecburiyetler gibi. Unutulan yada dikkate alınmayan işin özü. Hangi değişkenin etkisiyle ne görüyor ve neye inanıyor olmamız asıl gerçeği değiştirmez. Ufukta dağların ardında güneş doğarken bize doğru koşan çocuk, havada kuş, yerde çöp vardır. Resmin tamamını gören gerçeğe hakimdir. Uzun sözün kısası. Ne yaşadığımızın farkında olmazsak ne yaşayacağımızı da belirleyemeyiz. Bu kader değil seçimdir.