Sabah serini, yaprakların üzerinde çiğ taneleri.
Yalın ayak, boş mide.
İstikamet de belli, niyet de.
Önce tırmanmak lazım kaptan köşküne.
Sırtını iri gövdeye yasladın mı oh ne de rahat.
Karşıda köy manzarası.
İkramım olsun der gibi dalda meyveleri.
O koca incir ağacı.
Çocukluğumun yaz kahvaltı klasiği.
Okullar kapanır kapanmaz başlardı bağ evi günleri.
Kayısı, dut, şeftali, üzüm, armut, çilek ille de incir.
Haftalar öncesinden başlayan keşifle ilk olgunlaşanı
Bulmak bana düşerdi.
?eski ağıza yeni tat ha ha hay?
Yemiş sezonu açılmıştır.
Ne güzel olurdu serin serin dalından tadına varmak.
Sonra bir koşu anneannemle öğlen yemeği için alışveriş.
Siz öyle yazdığıma bakmayın, marketten değil
elbette dalından sepete.
Meyve sebze için para verip satın almak onun için
çok zor gelmişti üniversite yıllarımda.
Zeynep Hanım rahmetli anneannem.
Ocak ateşinde, güveçte hazırlardı yemekleri,
tulumbadan testiye buz gibi suyumuz ve
akasya gölgesi sofralarımız.
Öğlen uykusu zorunlu, büyükleri uyutup kanala kaçmak
kaçınılmazdı.
Bilumum haşerat oyuncağım, meyve kasalarına döşenmek için
gelmiş toplarca eski gazete de kitaplığım.
Akşam ateş başında, ayaklardan bele kadar çuval,
Kollarda yüzde kov, sivrisineklerden korunmak lazım.
Cibinlikte uyku öncesi radyoda tiyatro ve aile sohbetleri.
Kavanozdan çerezler ve bolca meyve de akşam bonusu.
Günün finali gaz lambası kısılır ve uyku kardeşim ver elini.
Yaz dendi mi, tatil dendi mi bunu bilirdik biz.
Sıkılmak için ne zamanımız ne de öyle bir niyetimiz yoktu.
Dedem ve kocaman ailesi torun torba bir arada.
Kuzenlerim, kardeşlerim ve ben bütün bu güzellikleri yaşarken
ne kadar farkındaydık bilmiyorum, ancak bildiğim
bir şey var.
Şimdinin yazlıkçı, teknoloji çocuklarından
çok hem de çok daha şanslıydık.