Servis aracından indim, demir kapıya doğru yürümeye başladım.
Gri iki kanat kapı açıldı, ardından görevlilerle birlikte koğuşlara yöneldik.
O an tek hissettiğim soğukluktu, ortamdaki soğukluk.
Uşak Cezaevi kadınlar koğuşuna doğru yürüyoruz.
Genç bir öğretmen olarak bir yıllık görev yerime doğru ilerliyorum
Yüreğim ağzımda, neredeyse geri dönüp kaçacağım.
Hiç istememiştim bu görevi, çok direndim ancak hiçbir faydası olmadı.
İlk bir ay psikolojim inanılmaz bozuldu.
Her tanıdığım öğrencim, bambaşka bir hayat hikayesi ile dolduruyordu
Zihnimi, ruhumu.
Sonra anladım ki, içerdekilerle dışardakiler arasında çok bir fark yok.
Çizginin bir tarafından diğer tarafa geçmek herkes için mümkün.
Onlar kötü durumlar sonucu buradaydı. Kötülük nedir? İyiliğin yokluğu.
Aşkı, mutluluğu, iyiliği, birçok durumu ve duyguyu tanımlamak zordur.
Böyle durumlarda evrenin zıt halleri ile anlatmaya çalışırız.
Biri olmadan diğerinin varlığını, ya da yokluğunu bilemeyiz de ondan.
Aslında hepsi birbirini kapsar.
Karşıtların birliğini anladığımız zaman durumu kavrayabiliriz.
An meselesidir birinden diğerine geçmek.
Kendimizi kötülüğün hükmettiği alana savrulmaktan korumak zorundayız.
Bu o kadar da kolay değil.
İnsanız ve doğuştan gelen büyük bir potansiyelimiz var.
Rekabet ortamları en esaslı sınav zamanlarıdır.
Bir kişinin kazanacağı aşırı rekabet sonunda kötülüğü beraberinde getirir.
Amaç sadece kazanmak olunca şefkat, empati, sağduyu gibi
yeteneklerimizi kaybeder ve diğer tarafa geçiveririz.
Zihin bir şeyi yüceltmek isterse binlerce neden bulabilir;
değersizleştirmek için de aynı mekanizma işler.
Böylece kötülüğü meşrulaştırmış olur ve o kara kuyuda buluruz kendimizi.
Oysa rekabetle sınanmak yerine mücadele ile var olmanın erdemi en kıymetlisi.