Yağmurun yağıp yağmadığını öğrenmek için cama değil de ekrana baktığımızda anladım ki hayat avcumuzda!!!!(mı?) Doğadan kopuşun hangi evresindeyiz? Biz buralara köşeyi dönüp gelmedik; üstelik çok uzundu yolumuz. Benden öncesi vardı elbette sadece sesiyle tanış olunan uzaktakinin ve hatta bugün bile bitmedi sevdası radyonun. Günümüzde işlevi ve tarzı değişti. Mesela benim için aracımda yol arkadaşı, uydudan evimin tatlı melodisi. Mevzuyu dağıtmadan asıl konuya geleyim. Sonrası siyah beyaz ekran, renkliydi, led’di derken hayatı yaşayanlar ve izleyenler olarak evimize giren dünyada ikiye ayrıldık. İlk televizyonumuzun kenarın da ponpon harçlı mor kadife örtüsü vardı, Bülent Ersoy edasıyla bir ast solist olarak başköşede akşam sahne almayı beklerdi. Şimdilerin çok seçenekli medya araçlarında sanal dünyanın avatarları olma yoluna adım adım geldik. Zeki Müren de bizi görecek mi diyen dedelerin torunları Metaverse dünyasından arsa dükkân almakta, ölmeden dünya değiştirmenin eşiğini zorlamakta. Benim elli beş yıllık ömrümde gördüğüm değişim bu. Görmediğin sesini duymadığın insanlar, dokunmadığın paralar, koklamadığın çiçeklerin dünyası. Ne çok şey değişti hayatımızda. Oysa ki dünya sanal olsa da insan gerçek ve asla değişmedi insan oğlunun hırsları, egoları bitmek bilmeyen arzuları. Yine bir tek sevgi kaldı elimizde; her şeye rağmen insanlığımızı sürdürebilmemiz için. Nasılsın demenin samimiyeti, Ne yapabilirim demenin özverisi ve nezaketi incitmeden el vermenin. Teknolojinin geldiği nokta ve sağladığı kolaylıkları inkâr edemeyiz üstelik konforuna da çok alıştık. Unutulmaması gereken kontrolü insanoğlunun elinde ve beşer şaşar. Üçüncü dünya savaşı ne zaman ve nasıl olacak bilmiyorum ama dördüncüsü sadece taşla sopayla olacak diyen düşünüre selam olsun. Kendimizi kaybettiğimiz dünyada insanlığımızı kaybetmemek dileğiyle. Sahip olmanım değil de vermenin zenginlik olduğunu bilenlere ve karşılıksız paylaşanlara saygılar selamlar.