Işığı severiz. Aydınlıkla rahatız, çünkü orada her şey nettir. Renklerin sihirli dokunuşlarıyla mekanlar, objeler, varlıklar hayat bulur. Bu görünürlük içerisinde yolumuzu, yönümüzü, önümüzdeki tehlikeleri kolaylıkları rahatça görür ve güvenle ilerleriz. Aynı durum hayatta vereceğimiz kararlar ve hareket tarzımız için de geçerlidir. Gerçekte ne olduğunu bütün çıplaklığı ile görmek isteriz. Ortamda karmaşa varsa, netlik yoksa illaki orada sizden saklanan bir şeyler vardır. Atalarımız bunun için” kurt bulanık havayı sever demişler. Onların bu doğru tespitine şapka çıkarmamak elde değil. İşte tam da bu yüzden zihni açık olan. Ne istediğini ya da istemediğini bilen, bunu net ortaya koyan insanlar ve topluluklar çok değerlidir. Bizlerle aynı istek ve görüşte olmasalar bile bilirsin ki durum budur. Kabul edersin ya da etmezsin. Mesele bu değil. Asıl mesele yanılmaz ve yanıltılmanın tuzağına düşmezsiniz. Sezgisel olarak aklı, kalbi net insanların yanında huzur buluruz. Kendi gerçekliğinin farkında, öyle davranan, niyeti açık fikri ortada kişiler ve gruplarla güvenli adımlar geleceği bilinir kılar. Yarın bugün olduğunda; düne baktığımızda “iyi ki “dedirtir. Bu günkü olduğumuz halimize getiren zaman değildir. Kiminle arkadaşlık ettiğimiz, kimlere güvendiğimizdir bizi bugüne taşıyan. İster bir toplum, ister bir grup ya da kocaman bir ülke olalım bilmek isteriz gerçekte ne olduğunu. Bilmek en doğal hakkımızdır çünkü bu bizim hayatımızdır. Görünenin ardındaki gerçeği görmek ve yarınlardan korkmak değil yarınları yaratmaktır bize düşen; aydınlıkla, umutla.