Çok acele etmişti doğmak için, O da aile geleneğini bozmadı erkenden kopardı göbek bağını.
Öyle güzel bir bebekti ki bakmaya kıyamadığımız.
Deniz´i bizden Tekin´i dedesinden aldı.
Yıllar yılları kovaladı ve Deniz Bebek şimdi delikanlı.
Kendine özgü tarzı, üslubu ve duruşuyla hala gözümüzün bebeği, teyzesinin kıymetlisi.
İşte o genç insan annesi ile arasında geçen bir sohbette öyle bir şey dedi ki
bu gün bu köşede olmayı hak etti.
Böyle bir bakış açısını es geçemezdim paylaşmak istedim.
Olay şöyle gelişiyor:
Ailecek hafta sonu kahvaltısı için dışardalar.
Deniz Tekin bateri çalıyor ve bu konuda oldukça iyi.
Kardeşim oğluna bakıyor ve diyor ki:
? Ne zor enstrüman seçmişsin; her an ulaşamazsın, alıp götüremezsin.?
O masaya bakıp annesine cevap veriyor:
?Şu an şuradaki her şeyi çalabilirim.?
Zekiye öylece kalıyor ve ?o anda kolay icra edilebilir bir yeteneği fark ediyor.?
Benimle bu durumu paylaştığında söyle düşündüm:
Olmak ve sahip olmak arasındaki farkı ne güzel de göstermiş bizim oğlan.
Sahip olmak mülkiyet duygusuyla ilgili.
Olmak ise tamamen bir var oluş hali.
İnsan sahip olduklarını kaybedebilir ancak olduğunu kaybetmez.
Elinden enstrümanını alabilirler; yeteneğini asla.
Diplomanı, işini alabilirler; bildiklerini asla.
İnsanlarını bile alabilirler; sevgini, hatıralarını asla.
Kitaplarını alabilirler; bilgini asla.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bir de hayat öyle güzel bir öğretmendir ki, görmesini bilirsen
bir çocuktan, bir gençten, doğadan küçük küçük anlardan
alabileceğin milyonlarca dersi nakış nakış işler ruhuna.
Yeter ki bakmasını, görmesini ve düşünmesini bilelim.