Bugün geçen hafta bahsetmiş olduğum yeni ve popüler bir diyet kültürü olan sezgisel beslenme konusunda yazıma devam edeceğim. Şimdiye kadar denediğimiz tüm beslenme tarzlarına ve diyet listelerine karşıt bir davranış biçimini savunan bu yeni beslenme akımını kısaca bir hatırlayalım öncelikle. Kalori hesabı, yiyecek kısıtlamaları, porsiyon kontrolü, beslenme listeleri gibi tüm kavramları dışarıda bırakan; diyet düşüncesini tamamen hayattan uzaklaştırarak yemek yemeyi yeniden öğrenmeyi; açlık, tokluk ve haz gibi doğuştan bizlerde var olan içgüdüsel tepkileri odağına alan bir yaklaşım sezgisel beslenme. Bizlerin rutini haline gelen kısıtlı kalori diyetlerini geride bırakıp sezgisel beslenmeyi yaşam tarzımız haline getirmek için birkaç temel prensibi benimsememiz gerekiyor.
Öncelikle diyet zihniyetini reddedin.
Diyetler konusunda gelinen noktada artık nelerin diyet zihniyetine girdiğini anlayabilmek çok zor olsa da size ne kadar, nasıl ya da ne zaman yemeniz gerektiğini söyleyen her şeyden, ‘yaşam tarzı önerisi’ başlığı altında sunulsa bile uzak durun.
Tüm yiyeceklerle barışın.
Kendinize yasakladığınız herhangi bir yiyeceğe bir kez ‘teslim olduğunuzda’, o yiyeceği bir daha ne zaman yiyebileceğinizi bilmediğiniz için muhtemelen aşırı yemeye başlayacaksınız ve bu aşırı yeme ile sonuçlanacaktır. Bu nedenle her yiyecekle barışın yasaklardan kaçının.
Yemekten aldığınız mutluluk hislerini önemseyin. Doymak ve yenilen yemekten mutlu olmak birbirinden farklı iki kavram. Fiziksel anlamda tok ve doymuş olsanız da, bu her zaman yediğiniz yemeğin sizi mutlu ve tatmin ettiği anlamına gelmiyor. Ne kadar yerseniz yiyin tatmin olamadığınızı hissediyorsanız, muhtemelen sizi mutlu hissettirecek ve tatmin olmanızı sağlayacak o şeyi aramaya devam edeceğiniz için kendinizi daha fazla yemekten alıkoymakta zorlanacaksınız. Gerçekten istediğiniz, yediğinizde size mutluluk veren ve modunuzu anında yükselten bir şeyi yediğinizde hissedeceğiniz mutluluk ve tatmin hissi yemeyi sonlandırmanızı ve daha fazla yememenizi kolaylaştıracaktır.
Tokluğunuzu duyumsayın.
Sezgisel yeme yolculuğuna ilk başladığınızda ve sonrasındaki uzunca bir dönem boyunca tokluk hissini hissetmekte zorlanarak sizi rahatsız edecek kadar çok ve kontrolden çıkmış gibi yemek yediğiniz zamanlar olabilir bu oldukça normal bir durum. Vücudunuz çok uzun bir
zamandan sonra ilk kez kısıtlanmadan, özgürce dilediğini yeme fırsatı buluyor. Ancak bu süreci atlattıktan sonra, yani vücudunuz istediği zaman istediği her şeyi yiyebileceğini anladığında bu çok sık yeme ya da kontrolden çıkmışçasına yiyeceklere saldırma isteği geride kalacaktır çünkü bedeniniz artık ne zaman isterse yemek yiyebileceğinin farkındalığını kazanacak.
Duygularınızla başa çıkmak için yemek yemeyi bırakın.
Duygusal yeme, istenmeyen negatif duygularla başa çıkmak için yiyecekleri bir haz aracı olarak kullanarak, fiziksel olarak aç hissetmesek de yemek yediğimiz durumları içerir. Muhtemelen kendinizi kötü hissettiğiniz zor durumlarda size destek olmuştur ve bunu tamamen bırakmak gibi bir isteğiniz ve beklentiniz olmayabilir. Yemek yemek kısa vadede sizi rahatlatabilir, dikkatinizi dağıtabilir ancak önemli olan, bu tarz bir yeme davranışının uzun vadede problemlerinizi bir çözüme ulaştırmayacağının farkında olmak ve bunu kabul edebilmektir.
Bedeninize saygı gösterin.
Kendiniz hakkında kötü konuştuğunuzda, vücudunuzun sinyallerini görmezden geldiğinizde ya da başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarınızın önüne koyduğunuzda, bedeninize saygı duymadığınız ya da değer vermediğiniz mesajı göndermiş olursunuz. Vücudunuza olduğu haliyle, koşulsuzca saygı duymayı öğrenmek, sezgisel beslenmenin en önemli prensiplerinden biridir.