MENÜ
İzmir 24°
Menemen'in Sesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
BİR ALMAN’IN GÖZÜYLE…
Erhan Özalp
YAZARLAR
13 Nisan 2023 Perşembe

BİR ALMAN’IN GÖZÜYLE…

Geçen gün sade vatandaş diye bir sokak röportajı için mikrofona kasketli 30 yaşlarında bir genç yanaştı. Ben Almanım dedi. Sonra anlatmaya başladı. “Biz dört arkadaş nerede rahat yaşarız, çok kazanırız diye aramızda konuştuk. Durumu kötü olan ülkeleri belirledik. Hangisinde daha rahat yaşar ve iş yaparız diye düşündük. Paramız durumu sizin gibi kötü olan ülkelerde çok değerli. Gidip orada yerleşir, vatandaş olur, çok daha karlı ticaret yaparız diye düşündük. Öne çıkan ülkelerden birisi Venezüella, bir kaç Uzakdoğu ülkesi ve Türkiye’ye oldu. Bu ülkelerin durumları kötüydü. Bizim için en uygunu Türkiye oldu. Çünkü hem yakın hem de daha avantajlıydı. Gelip Türkiye’den ev aldık. Yerleştik. İşimizi kurduk. Vatandaşlığımızı aldık. Artık hem Almanya’da hem de Türkiye’de oy kullanabiliyoruz. Türkiye bizim için çok iyi bir fırsat oldu. Bir yıl önce geldiğimizde Türkçe bilmiyorduk. Şimdi derdimizi anlatacak, anlatılanları anlayacak kadar Türkçe biliyoruz. Türkiye’de satılık ne varsa alıyoruz. Sonrada onları yurt dışından alıcılara satıyoruz. Türkiye’ye döviz getirdiğimiz için her türlü kolaylık sağlanıyor. Üzerine bir de teşvik alıyoruz. Paramızla kendi ülkemizde bu kadar kazanma imkânımız yoktu. Türkiye’de çok kazanıyoruz. Paramıza da yüksek faiz veriyorlar. Türkiye’nin ekonomik durumu gerçekten kötü. Ama daha da kötü olacak. O zaman daha da çok kazanacağız” diyordu. Söyleşiyi yapan kişi duydukları yüzünden kötü hissediyor ve şöyle diyor. “Adam küfretmeden içimizden geçti“ diyor. Alman genç spikerin söylediğini anladığı için cevap veriyor. “Ben seni tanımıyorum. Seni düşünemem. Ben kendimi düşünürüm. Sende kendini düşünmelisin” diyor.

Bu Alman genç donuk, soğuk ve net cümlelerle gerçekleri tüm çıplaklığıyla yüzümüze vurdu. Neden burada olduklarını apaçık anlatıyor. Burası yabancılar için batan geminin malları gibi. Alman genç “İmkanlarımız var. Kafamız çalışıyor. Hükümetiniz de bizi bu konuda teşvik ediyor, destekliyor. Biz de işimize bakıyoruz. Gerisi sizin sorununuz” diyor. Sonrada “İşim var gitmem gerekiyor” diyor ve uzaklaşıyor. Bu genç kendi menfaatleri gereği bizim zorluğumuzu fırsat olarak gören ve değerlendirmeye çalışan biri. İnsan dinlerken çok kötü hissediyor ama bizi kendi gerçeğimizle yüzleştiriyor. En azından bu Alman gelip ne yaptığını, neden yaptığını, bu durumun nereden kaynaklandığını mertçe anlatıyor. Bu belki de yaşananların en masumu. En küçüğü.

Durumumuz belgesellerdeki vahşi hayvanlar arasındaki duruma benziyor. Aslan hastalanır. Zayıf düşer. Sürüye de yetişemez. Arkada kalır. Yavaşlar sonra çakallar bu durumu fark eder. Aslandan geçmişin intikamını alırcasına üzerine çullanırlar. Her biri aslanın bir parçasını koparmaya çalışır. Aslan yara bere içerisinde kalır. Pençe savurur ama feri kalmamıştır. Ne yazık ki yorulur ve kaderine razı olur.

Bugün dünyanın her yerinden gelmiş sığınmacılar, mülteciler ülkemizin her yerine çil yavrusu gibi dağılmışlar. Şu anda neredeler? Kayıtları var mı? Kimler? Sanki sessiz, planlı bir istila altında. Artık ülkemizde hiçbir yer güvenli değil. Kimin kim olduğu, neden burada oldukları, neyle uğraştıkları, geçimini nasıl sağladıkları belli değil. Görebildiklerimiz beki de buzulun görünen kısmı. Asıl büyük sorunlar görünmeyenler. Göremediklerimiz. Gösterilmeyenler. Bunlar doğrudan bürokrasiyle iş tutan dünyanın en tehlikeli suç şebekeleri, uyuşturucu ve insan kaçakçıları. Organ mafyası, tarihi eser kaçakçıları. Mafya, çete ve İŞİD gibi aşırı dinci organizasyonlar.

Sorun sağcıların solcuların, inançlıların, inançsızların, o partilerin, bu partilerin sorunu değil bu ülkeyi vatan bellemiş olan hepimizin sorunu. Tabii ki kaygı duymalıyız. Tabii ki geç olmadan uyanmalıyız. Önlem almalıyız. Bu ülke kolay mı kurtarıldı? Atalarımız bu toprakları evlatlarına bağımsız bir ülke olarak bırakmak için canlarını feda ettiler. Bugün zengin yabancılar ülkemizin en güzel sahillerinde saraylar yaptırıp bizleri de hizmetlerinde çalıştırıyorlar. Bu durumu hangi milliyetçi kardeşimiz kendisine yedirebiliyor bilmiyorum. Ama ben yediremiyorum. Benim tepkim parasını verip buraları alanlara değil. Para karşılığı vatan toprağını satanlara.

Ayrıca son zamanlarda internette, sokak röportajlarında Atatürk’e koro halinde akıl almaz iftiralarda, hakaretlerde bulunan trol sürüsünü görüyorum. Maksat Atatürk’ü yeni nesillerin gözünde itibarsızlaştırmak. Onun yerine kafalarındaki projeyi oturtmak. O kadar organize ve bilinçli bir saldırıyorlar… Öylesine korkaklar ki hayatta olmayan, kendisini savunma şansı bulunmayan birine saldırılıyor. Tüm cesaretleri ölü birine saldırmak kadar. Atatürk hiçbir şey yapmadıysa işgal edilmiş bir ülkeyi düşmandan kurtardı. Atatürk’ü en çok milliyetçilerin savunması, kırmızı çizgileri olarak görmeleri gerekirken hiçbir tepki yok. Sormak istiyorum. Arkadaşlar kendinize bir sorun. Ben MHP’li miyim yoksa Milliyetçimiyim? Özellikle milliyetçi arkadaşlarımızın kendi kendileriyle bir özeleştiri yapmalarında fayda var. Bu memleket tüm farklılıklarımızla hepimizin yurdu.

Biliriz ki bir şeyi ne kadar sahiplenirseniz o kadar sizindir!..

Saygılarımla.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Menemen'in Sesi