Sabah kalktım ve ofisime gitmek üzere aracıma yöneldim.
O da ne! Gümüş Hanımın sağ stop lambası kırık.
Bagaj kapısı hasar görmüş.
Bir süre ne olduğunu anlamaya çalıştım.
Kapı açılmak istenmiş ve levye gibi bir şeyle kanırtılmış.
Hemen görüş açısı olan kameraların bulunduğu iş yerlerine
gidip durumu anlattım.
Mahallemden soğudum o gün.
Birçok kişi gerçekten yardımcı olmaya niyetli değil.
Korku mu, duyarsızlık mı anlayamadım.
Resmi sivil bir garip koro aynı nakaratı söylüyor.
Kameramın açısı uygun değil,
Bende görüntü yok.
Olan olmuş, zaten kanıtlayamayız.
Görgü tanığı ya da tam da iş üzerindelerken
bir kayıt olmalı.
Olsa da zaten en fazla üç ay cezası var.
Karakola gitmek ifade vermek zorundasın
bu sıkıntıya değer mi?
Bir de aracın kaskosundan yaptırırsan hasar kaydına girer
satarken zarar edersin.
Sahi ne ara bu kadar duyarsız ve korkak olduk biz?
Tamam o zaman zaten yapanın yanında kar kalıyor,
meydan boş, canımız malımız önce Allah sonra
da insafına kalsın üç beş hırsız uğursuzun.
Neyse elimde polisin hazırladığı tutanaklarım
karakolda aldım soluğu.
İfademi alan memura sordum:
Ya siz ne yapıyorsunuz burada herkes bak oraya gidersin diye
beni korkutmaya çalıştı?
Çok kibar bir memurdu hafiften güldü burası bizim iş yerimiz
dedi .
Ben vatandaş olarak görevimi yaptım.
Teşebbüs aşamasında kalmış ve maddi hasarlı bir durumdan
kaynaklanan mağduriyetimi devlete havale ettim.
Bu arada söylemeden de geçemeyeceğim.
Karakol öyle korkulacak bir yer değil.
Canımızın ve malımızın devletçe emanet edildiği
bütün karakollar gibi bizlere hizmet için orada olan
Devlet Memurlarının çalışma alanı o kadar.
Şimdi soruyorum vatandaş olarak sorumluluklarımızı
ve haklarımızı biliyor muyuz?
Kullanma cesaretimiz var mı?
Yoksa saldım çayıra Mevla´m kayıra bir hayatı
hak ediyor muyuz?
Mahalle esnafına da bir notum olacak:
Biz buradayız diyenler hep orada kalacaklar.
Çünkü müşterileriniz, aynı zamanda komşularınız.
Varlığınızı sürdürmek parçası olduğunuz
kültürün gereğini yapmaya bağlı.