Çamaşırı yıkadım balkona astım. O da ne! Giyisiler hazır ol’a geçmiş selam duruyor. Kara kışta balkona çamaşır asılmayacağını, oldu astın, buz tutup ayağa dikileceklerini o zaman öğrendim. Üniversite öğrencisi olarak Konya günlerimdi. İlk kez kışın o sert yüzünü orada gördüm. Bir İzmir’li olarak Ankaralı ev arkadaşlarıma ve sınıf arkadaşlarıma hatırı sayılır espri malzemesi vermeye başladığımın farkındaydım, ancak benim kış ve soğukla sınavımın henüz yeni başladığını nereden bilebilirdim ki.
Yine başka bir coğrafya, Kars yıllarımın ilk günleri. Temizliği yaptım camları sileceğim ıslak bezi sürmemle camın üzerinde buz kristallerinden oluşan sanat eserim yine bir kış acemiliğimin nişanesi olarak uzun süre varlığını korudu. Ancak bu konuda zirveyi merdivenleri “yıkayan” annem yaptı! İki kat buzdan merdivenlerimiz oldu bizim. Alt kattaki ev sahibimizle birlikte buzları çözmek için verdiğimiz emeğin çektiğimiz stresin hafif kaldığı asıl tehlikeyi rahmetli babamın donmuş merdivenlerden düşmesi ile yaşadık. Çünkü annem de ben de çift haneli eksili derecelerle yaşanan kara kışın acemisiydik ve uyum sürecinde bir dizi bazen komik bazen de riskli deneyimlerimiz oldu. Buzda yürümeyi başarmakta zorlandığım ve şehrin hemen her köşesinde düşme maceralım, donmuş sebzelerle ilgili deneyimlerimiz daha birçok anı. İzmir’de öyle çok uzun süren kışlar, kar buz görmesek de bu günlerde olduğu gibi içimize işleyen soğuklarımız yok değil. Geçekten son birkaç gündür yaşadığımız ayaz kışın o sert yüzünü fena gösterdi ve hatırlattı eski günleri. Hani bazı insanlar vardır her zaman naif, gülen yüzlü ve hayatı kolaylaştıran, nadiren kızdıkları zaman ne kadar da etkili olurlar; çünkü hazırlıksız yakalanırız. İzmir’in soğuğu gibi. Tabi ki bizim ailecek gurbet yıllarımızda bilmediğimiz, hazır olmadığımız durumlar için bütün bu yaşananlar normal; ancak anormal olan günümüzde havanın meteoroloji bilimiyle nasıl olacağının çok daha isabetli tespit edilmesine rağmen şehirlerde, yollarda milyonların mağdur olmaları.