Hayat ne kadar ilginç. Hep en sevdiklerinden sınanıyor insan. Sizin için bir anlamı olmayan olaylar, durumlar ve hatta insanlar öyle çok da fazla etkilemiyor. Evinin konforunda yağmur izler gibi; yağıyor ama ıslatmıyor, esiyor ama üşütmüyor. Sevdiğin değer verdiklerinden acıyor yüreğin, kış ortasında tipide kalmış gibi kesiliyor nefesin. Olmasa da olur dediklerinizi yollamak bir huzur, rahatlık hissi verirken dört kolla sarılıyorsunuz vazgeçemediklerinize. Ne çok insan yolladım hayatımdan kimi dost, kardeş bildiğim, kimi can yoldaş dediğim, hiçbiri şimdi yoklar “ölüm gibi bir şeydi ama hiç kimse ölmedi” ifadesi şairin. Ya da “öyle kadınlar sevdim aslında hiç yoktular” dizesindeki gibi üstadın. Yoklar yok oluyor da hayatta iz bırakanlar işte onların gidişi bitirmiyor varlıklarını. 10 Kasım’da sönmedi güneşi Atamın, 23 Kasım’da yok olmadı sevgisi babamın. Biri 84; diğeri 27 yıl önce ebediyete gitmiş olsalar da Atam da, babam da benim son nefesime kadar yanımda bunu biliyorum. Gerçekten var olmak da böyle bir şey sanırım. Kimsenin alamayacağı kadar gerçek, bir o kadar sonsuz. Kasım ayının ilk günleri. En sevdiğim ay. Her ne kadar içinde benim için iki büyük acı barındırsa da doğduğum, anne olduğum ay da aynı zamanda. Sevgili Kasım, yaz desem yaz değil, kış desem hiç değil; en azından benim coğrafyamda. Kırlangıçları uğurladık, leylekler çoktan gitti, bağ bozumu da bitti telaşlar geçmişte yeni yılın umutları filizde. Ey güzel sarı gelin, sevgiyle karşıladığım, umutla sarıldığım. Şükürle uğurlanmanı diliyorum. Sevdiğimiz güvendiğimiz değer verdiğimiz insanlar gibi her şeyine kabulüz sınavına da ödülüne de.