Yar değince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban
Türküler bizi bizden alan, bizi biz yapan türkülerimiz. Çocukluğumda dedemin radyosundan dinlediğim kulaklarımdan hiç gitmeyen ezgiler.
Bu türküyü şair, gazeteci Abdurrahim Karakoç yazmıştır. Daha doğrusu 1960 yılında yaşadığı yürek acısını dile getirmiştir bu türküde. Karakoç’un köyünde başlamıştır bu hikâye. Köye düğün için gelen misafirlerin içinde bir kıza sevdalanır Abdurrahim Karakoç. Tanışırlar ve birbirlerini seveler. Kızın adı Şehribandır ama ona
Mihriban adını verir Abdurrahim Karakoç, çünkü Mihriban’ın anlamı şefkatli, güler yüzlü ve merhametlidir. Bir sabah komşusuna Mihriban’ı görmeye gider ama ailesiyle memlekete döndüğünü öğrenir. Üzüntüsünden hastalanır. Karakoç’un annesi ve babası bu olaya kayıtsız kalamaz ve Maraş’a Mihriban’ı bulmaya giderler. Allah’ın emriyle kızı isterler ama kız tarafı yaşı küçük deyip vermezler. Anne ve babası geri döner, kötü haberi alan Karakoç bu konuyu bir daha konuşmamak üzere kapatmıştır.
Konu kapansa da gönlü açıktır Karakoç’un. Mihriban şiirini yazar ve şiir bestelenir. Dilden dile duyulan türkü Mihriban’ın kulağına gider ve ondan bir cevap gelir. Tek cümle yazıyordur mektupta “Unutmak kolay değil.” Yarım kalır bu kara sevda.
Yaşanmışlıklar nasılda ruhumuza sirayet ediyor şiirlerle türkülerle bu günümüze kadar ulaşıyor.
Gözlerimizden yaş akıtıyor gönlümüzü ise dağlıyor. Bakın uzaklardan bir ses daha geliyor.
Tabipler de ilaç yoktur yarama
Yar değince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban
Hoşçakalın