Tiyatro oyunlarının sahnelenişi sırasında oyuncuların sözlerini unutmamaları için sahne kenarında ya da zeminden, seyirci tarafından duyulmayacak, görülemeyecek biçimde kapatılmış deliklerden söyleyeceklerinin fısıldanmasına sufle, bu işi yapanlara da suflör deniyor. İş tiyatrodayken bu anlaşılabilir bir şey. Ama söz konusu siyaset olunca iş biraz değişiyor.
Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşma metinlerini yazanlar var. Konuşması sırasında izleyicilerin göremeyeceği okuyamayacağı bir ekrandan servis ediliyor. Sayın Cumhurbaşkanımız çoğu zaman sadece okuyor.
Benzer bir durum da MHP’de yaşanıyor. Aynı oyun sahneleniyor. Sadece roller farklı. Suflörleri farklı ama aynı oyun için birlikte performans sergiliyorlar gibi. Aynı paralelde sert, öfkeli ve itham edici bir dil. Sayın Devlet Bahçeli’nin de metinlerini birileri yazıyor. Hazırlayıp önüne servis ediyorlar. Normal şartlarda Sayın Devlet Bahçeli gayet kibar ve saygılı biridir. Ama kendisine böyle bir rol uygun görülmüş gibi. Sanki metinlerde o role uygun olarak yazılıp önüne servis ediliyor. O da bilerek ya da bilmeyerek bu rolün gereğini yapmaya çalışıyor…
Peki bu metinleri yazanlar kim? Onları oralara kimler yerleştirdi? Bu ayrıştırıcı konuşma metinlerini aslında kimler yazıyor? Bizim yazıyor sandıklarımız sadece aracılar mı? Bu sahnelenen oyunun arkasında aslında nasıl bir strateji var? Bu stratejinin amacı ne? Bunun ülkemize, milletimize, birliğimize, bütünlüğümüze, refahımıza, huzurumuza bir faydası olmadığını yaşayarak görüyoruz!.. Ama bu oyunun senaristi kim? Amacı ne? Bu oyunda başka kimler oynuyor? Onların rolleri ne? Onların suflörleri kim? Ya da bu oyunu oynayanlar neyin içerisinde olduklarını, neye hizmet ettiklerinin gerçekten farkındalar mı?
Umutlar tükendiği yerden yeşerir. Asla umutsuz olmamak lazım. Türkiye Cumhuriyeti, köklü, toplumsal bağları güçlü bir ülke. İktidarlar, liderler gelir geçer. Zaman zaman büyük hasarlar, ağır faturalar kalır geride. Bugünler de biraz böyle günler. Ama yaşadıklarımızdan, yaşatılanlardan büyük dersler çıkartacağız. Hep birlikte yeniden ayağa kalkacağız. Birbirimize tutunacağız. Birlikte yaralarımızı saracağız. Yeniden kucaklaşacağız, barışacağız. Birbirimizi affedeceğiz. Birbirimize dünden daha fazla değer vereceğiz ve sonunda birbirimizi sevmeyi de öğreneceğiz. O zaman belki yeniden tüm farklılıklarımızı koruyarak, önemseyerek suflelere ihtiyaç duymaksızın anlaşılır düşüncelerle “Tam bağımsız Türkiye” idealimize hayat vermiş olacağız.
Saygılarımla…