Oldum olası sevmem kış aylarını. Soğukla hiç işim olmaz. Kar benim için katlanılmaz çilelerin habercisidir. Neyse ki İzmir’de pek yağmıyor. Tabi ki bunda yaşanmışlıkların payı büyük. İzmir sıcağında yetişmiş biri olarak 17 yıllık gurbet yıllarımda çokça çektim çilesini soğuk havanın. Karla kaplı yıllarım oldu benim, buz üstünde sınanmışlığım da. O yüzden hava biraz soğusun ayarlarım da değişir. Başlarım geri sayıma. Tıpkı bu günlerde olduğu gibi. Bahara kaç kaldı? Kırlangıçları bekliyorum mesela. Leylekleri de; onları havada görmeye çok ihtiyacım var. Bol bol gezmek istiyorum. Özledim kafa nereye ben oraya hallerimi. Sahi bahara ne kaldı? Sıcak nefesini hissetmek doğa annenin, kaygısız dalmak maviliklere ve cömert sofrasını yaz bereketinin. Tatlı sohbetlerde buluşmak dost mekanlarda. Umuda dair ne varsa onlarla birlikte her hücremde hissetmek istiyorum baharı yazı. Savaşın bittiği, paranın bereketlendiği, kaygısızca kalabalıklarda hep birlikte şarkılar söylendiği o yaz akşamlarını istiyorum. Pandeminin tarihe karıştığı sağlıklı günlerde bol bol sarılıp öpmek istiyorum sevdiklerimi. Şöyle kokusunu içime çekmek kardeşliğin. Sahi bahara kaç kaldı? Efil efil çiçeklilerle savurup eteklerimizi hafifliğini hissetmeyi yaz güneşinin. Sahi bahara kaç kaldı? Yoruldum demek istemiyorum ama yordu bu havalar beni, sahi bahara ne kaldı?