Yıl 1994. 23 Kasım sabahı erkenden kalkıp bir tencere kavurmalı pilav pişirdim.
Sıradan bir iş günü, hazırlanıp okula gideceğim.
Gelen bir telefon!
Öylece kaldım olduğum yerde. Zamansız mekansız.
Sesler durdu, renkler soldu.
Boğazımda bir düğüm, midemde kocaman bir yumruk.
Artık o sesi duyamayacak, sımsıkı sarılamayacak, o eşsiz güven veren
varlığını hissedemeyecek miydim?
İlk hayrını pişirmişim her şeyden habersiz.
Hem de en sevdiği yemeklerden birini.
Alıp çocuklara dağıtılmak üzere komşuya bıraktım.
Son görevimi yapmak üzere Baba ocağına hareket ettim.
Öldü demeğe dilim varmıyor, ölmez ki babası insanın.
Sadece gider bir hoşçakal demeden ve sana beklemek düşer.
Bir şarkıda, damağında bir tatta, bir rüyada geliverir ansızın.
İçinde paylaştığın her an için iyi kiler.
Aklında yaşanma ihtimali olup da yaşayamadıkların için keşkeler.
Yüreğinde her zaman taze sevgiler.
Gözlerinde özlemlerle devam eden hayat.
Bir daha asla eskisi gibi olmayacağını bilirsin ve devam edersin yaşamaya.
Bu gün dualarımızı yollayacağız seneyi devriyesinde.
Sonra yine hayat.
Bir tarafı eksik, bir tarafı hüzün, her şeye rağmen umutlu.