Çocukluğumdan ilk hatırladığım anım ne diye düşündüm.
Annemin kucağındayım, kalabalık bir ortam.
Eğlence var. Müzik çalıyor Allah´ım günah yazma diye ağır ağır başlıyor,
İster yaz ister yazma diye tempo yükseliyor, bir kadın dans ediyor.
Kına gecesi gibi bir şey olsa gerek. Nasıl etkilendiysem müziği ve dansı hep sevmişimdir.
Sonra içimi burkan başka bir anım. Yine üç dört yaşları olsa gerek çünkü mekan ve durum
O yıllara denk geliyor. Elimde bir taş küt diye arkadaşımın başına vuruyorum.
Çok korktuğumu ve pişmanlık duyduğumu hatırlıyorum.
Buna benzer bir kaç vukuatım aklıma geliyor.
Sadece hayatı keşfetmek, olup biteni anlamaya çalışmak ve gerektiğini hissettiğim durumlarda kendimce çözümler üretmek; aslında olup biten bunlardı.
Tabi ki deneye yanıla öğreniyor kendi karakterimi oluşturuyordum.
İçimde bitmek bilmeyen bir enerji ile ben de varım diyordum.
Çocukluk işte diyorum, sanırım biraz da cadılık varmış.
Sırf korkmadığımı göstermek için karanlık odalara girmeler,
Aileye rest çekip kendi alışverişimi yapmak için bayrak kaldırmalar.
sanırım bu dönemin çocuğu olsaymışım hem benim hem de ailem için hiç de
kolay olmazmış hayat.
Sürekli hareket halinde yerinde duramayan özgür ruhlu bir çocuk.
Doktor doktor gezdirip hiperaktif diye yaftalar, ilaçlarla frene basarlardı.
Benim şansım sabırlı anlayışlı bir baba. Sevgi ile yaklaşan büyüklerim.
İdare etmeyi ve yönlendirmeyi bilen öğretmenlerimdi.
Eğitimcilik hayatımda hareketli aykırı çocuklara ayrı
bir sempatim hep vardı. Onları doğru yönlendirmek adına ayar çekmişliğim çok olsa da
İçten içe anlar, hatta kızarken bile gülmemek için kendimi zor tutardım.
Çaktırmadan kolladığım da doğrudur.
Düşünen, soran sorgulayan çocuklar anlayışla sabırla cevaplanmalı ve baskılanmamalı.
Enerjik aktif gençler doğru yönlendirilmeli, ufukları gölgelenmemeli.
Üretken yetişkinler bunların arasından çıkacaklardır ve toplumumuzun buna ihtiyacı var.