Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli bayramları arasında yer alan Cumhuriyet Bayramı'nın bu yıl 97. yılını kutlayacağız.
Büyük bir coşkuyla tüm yurtta hep birlikte 97. yılını coşkuyla kutlamayı umduğumuz Cumhuriyet Bayramı’mızı korona belası yüzünden bu yıl sokaklarda kutlayamıyoruz!.. Dilerim bu salgın ve belirsizlikler en kısa zamanda geride kalır. Geçmiş yıllarda olduğu gibi yine, yeniden, genç, yaşlı, kadın, erkek, çocuk demeden coşkuyla 29 Ekim Cumhuriyet Bayramlarımızı bir arada kutlarız…
Maldan mülkten, paradan puldan, candan canandan geçilir, vatandan vazgeçilmez. Vatan lafla sevilmez, eylemle sevilir. Vatan sevgisi, sorumluluk almaktır. Dürüst, namuslu yurttaşlar olarak, korkmadan, kaçmadan elini taşın altına koymaktır. Türkiye’yi, Türkiye’nin kendisinden başkası iyileştiremez. Tıpkı dün imkansızlıklar içinde bu toprakları düşman işgalinden kurtaran, Cumhuriyeti kuran atalarımız gibi…
Cumhuriyet’in ilanından hemen önce yapılan değerlendirme toplantısında; İsmet Paşa'dan sonra söz alan Abdurrahman Şeref Bey'in konuşmaları arasında şu sözler yer alır: "Hükûmet biçimlerinin sayılmasına gerek yoktur. Egemenlik sınırsız ve koşulsuz ulusundur;" dedikten sonra, "Kime sorarsanız sorunuz, bu, cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama, bu ad, kimilerine hoş gelmezmiş, varsın gelmesin!" der. İnanmak ve sahiplenmek durumu böyle ifade etmeyi gerektirir.
Gerçekleştirilecek Cumhuriyet’in kurulması kadar, korunması ve yaşatılması da bir o kadar önemlidir. Bu kaygısını ve uyarılarını Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, Gençliğe Hitabesinde çok net anlatmıştır.
Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal Atatürk
(20 Ekim 1927)
Bu konuyu uzun uzun yorumlamak yerine, şairimizin güzel dizeleriyle yüreğimizi ısıtalım istiyorum.
Davet
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Nazım Hikmet
Çünkü bu Cumhuriyet bizim.
Saygılarımla…