MENÜ
İzmir 26°
Menemen'in Sesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
SİNSİ…
Erhan Özalp
YAZARLAR
17 Eylül 2020 Perşembe

SİNSİ…

Tarikatlar, Cemaatler vb. yapılanmalar…

Tıpkı DEİZM gibi. Ancak DEİZM’i araştırıp öğrendikten sonra bu tür cemaat ve tarikatların DEİZM’İN yaygınlaşmasından neden endişelendiğini, dini bir sömürü ve siyasi araç olarak kullananların neden bu kadar paniklediğini anlamak mümkün. Çünkü DEİZM tüm bu yapılanmaları anlamsızlaştıran bir tercih. Aslında bir anlamda bunların tamamının panzehiri ya da tedavisi ancak denebilir. Ben bu konuyu biraz irdelemenizi tavsiye ediyorum.

Bu tür şeyler yoksul ve az gelişmiş ülkelerin hastalıkları…

Japonya’nın resmi bir dini yok. Ama bu onların dünyanın en üstün ahlakına ulaşmalarına engel olmamış. Üst düzey sorumluluk sahibi olmalarına, çalışkan olmalarına engel olmamış. Bilimde, teknolojide, aydınlanmada, kalkınmada, eğitimde, sağlıkta, hukukta, adalette en önemlisi de siyasette güçlenmelerine engel olmamış!.. Tuhaf değil mi?

Çok basit, tüm dinler için gönderildiği düşünülen kutsal kitaplar “OKU” diye başlar. Çünkü Allah insanlara diğer hiçbir canlıya vermediği “Zekâ” vermiştir. Doğruyu, yanlışı, iyiyi, kötüyü özgür iradesiyle seçebilme yeteneği sunmuştur. Hayatı ve olayları sorgulayabilmesi için; öğrenme, gelişme, geliştirmesi yeteneği vermiş.

Tüm bu yapılanmalar, organizasyonlar Allah’ın insanlara verdiği en önemli armağan olan “AKLI” yeterince kullanmamaktan mı kaynaklanıyor? Bunlar çıkıp “Dinde şüpheye yer yoktur” diyerek kendilerine korunaklı alanlar yaratıyorlar. Oysa Allah’ın yarattığı en muhteşem varlık olan insan şüphe, sorgulama ve araştırma sayesinde Allah’a daha da yaklaşır. Onu anlar. En saf haliyle kavrar.

Peki

Tarikatlar, Cemaatler vb. yapılar…

Hep duyduğumuz, yeterince umursamadığımız, biraz da kulak arkası yaptığımız tuhaf konulardan birisi.

Yaşananları ve yaşatılanları öğrendikçe insanda öfke, utanç ve suçluluk duygusu oluşuyor. Daha da önemlisi ne kadar sinsi, tehlikeli, ahlaksız organizasyonlar olduklarına şahit oluyor ve çocuklarımız, ailemiz, sevdiklerimiz ve ülkemiz için korkuyor, kaygılanıyoruz…

Bu yapılanmalar nedir ve ne dertleri var?

Neden muhafazakâr siyasi hareketler için bu kadar önemliler?

Bunlar gerçekten dini bir ihtiyaçtan mı, yoksa farklı sebeplerden mi oluşturulmuş?

Neden devlet bunlara karşı bu kadar toleranslı?

Neden devlet protokollerinde bunların sözde liderlerine bu kadar hürmet edilir, önemsenir?

Daha da önemlisi kim bunlar?

Neden hepsinin tek derdi savunmasız küçük çocukları istismar etmek!..

Neden eğitimsiz yoksul kadınları istismar etmek!…

Neden ilgi alanları sadece belden aşağısı ve cinsellik!… 

Neden bunların kendi aralarında yaşadıkları (BADEMLEME) sapkınlıklar toplum önünde normal bir şeymiş gibi anlatılır?

Aslında bunların hepsi siyasi rant için müsamaha gösterilmiş, dinde karşılığı olmayan sahte organizasyonlardır. Siyasiler onları kullanırken, onlarda destekleri karşılığında siyasileri kullanır ve her dönem biraz daha devlet içerisine sızar, güç devşirir, organize olur ve daha büyük hayaller kurarlar.

Tıpkı yakın tarihimize dikkatli biçimde bakıldığında görüleceği gibi. 1980 darbesi ile birlikte her türlü imkan sağlanan Gülen Cemaati, uzun yıllar devletin tüm kademelerinde itibar ve iltifat gördü. Bir dediği iki yapılmadı. İsmini onurlandırmak için “HOCA EFENDİ” dendi. Uyaranların üzerine hışımla gidildi. Ağır bedeller ödetildi. Bazıları da karanlık güçlerce katledildi. Fettulah Gülen için; dinimizi taçlandırıyor. Eğitim ve yardım kurumlarıyla Dünya’nın her yerine İslamiyet’i yayan bir “iyilik hareketi” deniyordu!.. Bu hastalığın büyüyerek, devlet bünyesine hakim olması süreçteki tüm partilerin az yada çok faturasıdır.

Peki sonra ne oldu?

İrili ufaklı diğer tüm cemaatler, tarikatlar bu durumdan rahatsız oldular. Kıskandılar ama bir şey yapamadılar. Sessizce sıranın kendilerine gelmesi için bir bela beklediler. Bu arada bu yapılar hep birlikte eski statükocu yapıyı yıprattılar. Küçülttüler, uzaklaştırdılar. Onlardan boşaltılan yerlere CEMAATİN adamlarını yerleştirdiler. Sonra bir akşam üzeri inanmakta güçlük çektiğimiz, kaygılandığımız, korktuğumuz bir darbe ya da kalkışmanın gerçekleşmekte olduğunu öğrendik. 80 darbesini bilenler hadi canım böylede darbemi olur dediler. Çünkü gerçekten biraz tuhaf bir darbe girişimi yaşanıyordu… Televizyonlar naklen veriyordu. Tıpkı bir Hollywood filmi izler gibi izliyorduk. Ne olacak, nereye varacak kaygı ile takip ettik. Sonra vatandaşlar sokağa indi ve bu kalkışmayı bastırdı ve bu işten de bir kahramanlık üretmeyi başardık!..

Mesele ne oldu, nasıl olduğunu irdelemek değil. O başka ve dikkatli yapılması gereken bir değerlendirme… Günü zamanı geldiğinde belki onu da birlikte irdeleriz.

Konu çok net. Güçlendirerek gücü birlikte ele geçirdiğiniz bu tür yapılar kendi gizili yapılanmasını da (PARALEL YAPI) bir taraftan yürütürler. Sonra öğrendik ki aslında din sadece bu işin örtüsüymüş. Altında ABD gizli servisleri varmış. Ta baştan beri bu işi oya örer gibi örmüş ve yönetmişler. Bu kalkışmanın AKP iktidarıyla doğrudan bir ilgisi olmadığını düşünüyorum. Bu işi organize edenler için AKP kısmı sadece kolay halledilebilecek bir teferruat gibi görülmüş. Ama hesaplar tutmadı. Umulan şeyler gerçekleşmedi. Hoca Efendi Artık Hain FETÖ oldu!.. Gülen Cemaati artık İhanet Şebekesi!..

 

Peki bitti mi? Kocaman bir hayır. Hani sırasını bekleyen cemaatler vardı ya. Şimdi onlar canlandı. Öne çıktı. Ya da çıkartıldı. Belki de şöyle düşünüldü. Bu millet cemaatsiz, tarikatsız yapamaz. Bu kadar ciddi bir boşluk oluştu. Bu boşluğu biz doldurmazsak, geçmişteki anlayışlar dolduracak. Bu kalkışma AKP’yi de FETÖ’yü de yormuş, yıpratmış, zayıflatmıştı. Diğer tüm cemaat ve tarikatlara alan açıldı. Yeni bir çekişme yerine bu alanda doğal seleksiyon tercih edildi. Bu cemaatler tarikatlar kollanarak, korunarak eğitime, yurtlara, güvenliğe, medya, basın alanlarına etkin biçimde girdiler. Hepsi iş adamı oldular. Cemaatlerini temsilen mensupları milletvekili yapıldı. Önemli görevlere getirildiler. Devletin tüm ballı ihaleleri onlara taşere edildi. Şimdilerde bakanlıklarda, TSK’da ve emniyette organize oluyorlar. Bir yandan da sessiz ve sinsi biçimde el altından kendi silahlı gücünü oluşturuyorlar.

FETÖ vakasında bu yapılar iyi birer seyirciydi. Ne yapmaları ne yapmamaları gerektiğini şüphesiz öğrenmişlerdir. Aralarındaki ciddi ve güçlü olanlar FETÖ’nün düştüğü hataya düşmemek için farklı yollar ve yöntemler geliştiriyorlardır. Çocuklarımız onların okullarında, yurtlarında işlenerek onların geleceği olma yolunda. Görünen şey şu. Bize bu cemaatlerin, tarikatların sadece harcanması kolay olanlarının ahlaksız hünerlerini servis ediyorlar. Bizde ülkenin ana sorunlarını unutup oraya odaklanıyoruz. Öfkemizi, nefretimizi oraya kusuyoruz. Oysa sorulması gereken şu. Bu cemaatleri kim kurduruyor? Aslında kim yönetiyor? İçlerinde hangi ülkelerin istihbarat ve gizli servisleri var? Bunların amacı ne? Devlet bu işin neresinde?

Bitmek tükenmek bilmeyen bir dünya soru var sorulması gereken?

Ama kime!..

İçinizi karartmak için böyle bir konuyu yazmış değilim. Gün doğmadan neler doğar biliriz. Tüm bu planları yapan zavallıların planlarından daha büyük Allah’ın planı var. Uyanık olmak, farkında olmak, dikkatli olmak, birbirimizi önemsemek, kollamak, sahiplenmek, kenetlenmek, gerçek anlamda birlik ve beraberliğimizi güçlendirmek tüm oyunları, hesapları boşa çıkarır.

Saygılarımla…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Menemen'in Sesi