Yıllar önce devletin bir çok önemli kademesinde görev almış, özgeçmişi parlak, bulunduğu mevkilere baktığınızda vay be! Diyeceğiniz bir siyasetçinin dalgınlıklar, saflık derecesindeki hikâyeleri fıkra düzeyinde anlatılır bizler de çok gülerdik. Bunlardan bir tanesi kalmış aklımda. Beyefendi kış tatiline gidiyor. O dönemde avuç içinde anlık haber akışı yok malum. Günlük gazetelerden takip ediliyor gündem. Şoför uyanık. Bu karda kışta her gün merkeze inip gazete almak zor geliyor. Bütün gazetelerden kalacakları gün sayısı kadar alıp atıyor zulaya. Bir, iki, üç gün bizim uyanık bakıyor siyasetçimiz elinde gazete kahkahalarla gülüyor. Eyvah diyor yakalandım, sinirden bozuldu dengesi. Yinede usul usul yaklaşıyor. Gel oğlum gel bak dünyada ne saf insanlar var, aynı adam üç gündür aynı duvara vurup kaza yapıyor. Hepimiz gülüyoruz değil mi? Oysa ki hep aynı toplum on yıllardır hep aynı duvara çarpıyoruz. Sesim geliyor mu? Diye feryat edip, ateş düştüğü yeri yakıp hep ama hep aynı duvarlara çarpıp çoluk çocuk ser sefil perişan oluyoruz. Birinci hata, ikinci gafletse sonrakiler tercihtir. Toplum olarak doğru tercihler yapıp yapmadığımızın cevabı sonuçlarda. Elimizde medeniyet karnesi bakıp bakıp gülelim mi ağlayalım mı? Ne dersiniz bu kadar acı yetmedi mi?