Minik ellerimizle kumdan tepe yapar, zirveye bir küçük çukurcuk, içini su doldurur ıslak kumla bir kalıptan dökülmüş gibi tabaklarımız olurdu. Küçük kiremitleri dizer kuleler yapardık. Bağda, sokakta sınırsız eğlence kaynaklarımız, oyuncak olmayı bekleyen çel çöp, ot çubuk, taş toprak hepsi bizimdi; ne zengin çocuklardık. Okula yürüyerek gider, suyu çeşmeden içer, meyveyi dalından seçerdik. Soframızda bereket, yarınlarda umut vardı. Sakınmak, korkmak nedir bilmezdik; mahalle geniş ailemizdi. Komşuda pişen bize de düşer, varsıl, yoksul nedir bilmezdik, azdan az, çoktan çok tamam olurdu eksikler. “Biz büyüdük ve kirlendi dünya.” O şarkının sözlerindeki günlerden özlemle bakıyorum o yıllara. Önce demir ferforjeler, çelik kapılar yetmedi güvenlikli siteler. Kameralar yedi yirmi dört kayıtta. Evlerde alarmlar. Güvenlik kaygısı ile telefonlarda tek tuşlu uygulamalar. Bir adım ötesi yüz tanıma sistemleri, çipler. Yok arkadaş bunun sonu yok! “Bir yerde bir şeyler yanlış gidiyor. Şimdi herkes için düşünme zamanı. Ne oldu da bu kadar yozlaştık? Doğru sorulara verebilecek samimi cevaplarınız varsa umut da vardır. Hiç bir siyasi parti ayırt etmeden herkesin düşünmesi gereken bunlar. Devlet politikaları ile toplumsal barış, güven ve refah sağlanır. Kısır çekişmeler ve kişisel ihtiraslar, polemiklerle geçen her dakika çocuklarımızın geleceğinden çalınmış yarınlardır. Bir kaç ay sonra seçimler olacak. Siyaset arenası iyice kızıştı, kim kiminle elele; kim kime ne çalım atacak; ortalık harman yeri. Hangi ittifaktan olursa olsun bu toprağın insanı çok daha demokratik ve kaliteli siyaseti hakediyor. Bu cümledeki özne insan unutulmaması gereken tam da bu.