Pazar sabahı. Alışkanlık işte, erken başladı gün. Acı kahveye eşlik eden tatlı kardeş sohbeti. Hazırlanıp Sultanım’ a gitme zamanı. Babamın bir Nuruş dediğinde ağzından bin Nuruş çıkardığı evimizin annesi. Bu aralar biraz tadı kaçık. Gelip bakımımıza teslim olacak kadar kötü değil; çok şükür. Eskisi gibi evini parmağında çevirecek kadar da iyi değil. Ne yazık ki. Bir yanda çiçekleri, bahçesi, yuvasının tekliğinde konforu, komşuları; diğer yanda bizimle bir hayat. Her geçen gün daha iyi olacağını biliyorum bizim demir iradeli annemize de yakışan bu. Zihnimde güncel sorular ne ara evden çıkıp yolu yarılamışım farkında değilim. Birden gözüme çarptı o güzel mor çiçekler. Öyle hoş görünüyorlardı ki. Ağaç bütün ihtişamıyla süslenmiş hayatın güzelliklerini haykırırcasına savuruyor dallarını; dallarında salkımlarını. Az ilerde nar çiçekleri. Derken karşıdan gelen pembe elbiseli küçük kız. Elinden tuttuğu büyüğünden farklı oldukça keyifli. Hanımefendiye seslenesim geldi, çık o derin düşüncelerden bak bir elinde yeni hayat; sokakta çiçekler var, ne bu gam kasvet? Kısacık zaman diliminde bunlar geçiverdi zihnimden. Neye odaklanıyorsak onu çoğalttığımız gerçeği. Bakınca görülebilen güzellikler ve onlardan aldığımız enerji ile hayatla baş edebilme gücü. Kabul ediyorum her birimizin kişisel, içinde yaşadığımız coğrafyada toplumsal; evrenimizde küresel sorunlar elbette var. Her zaman da olacak. Ama ağaçlar da var. Çiçekler, onları yaşatan iyi insanlar ve çocuklar. Taze enerjiler, hayat amaçları. Öyleyse şöyle bir kaldırmak lazım başımızı görecek onca güzellikleri görmek ve güç almak o taze enerjilerden.