Gençlerin hedefleri, amaçları; yaşlıların hikâyeleri anıları olur demişti eski bir dostum. Haksız da sayılmazdı. Rahmet istedi sanırım. Öylece aklıma geliverdi Sabri Bey. Seksenli yaşlarına kadar okudu, yazdı, çalıştı. Arkasında bıraktığı birçok öğrenci, eş dost, çocuk torun dışında iki de kitabı vardı onu ölümsüz kılacak. Nereden aklıma geldi durup dururken diye düşündüm. Betül Mardin’in 10 tavsiyesi diye bir paylaşım dönüyor sosyal medyada, en son onu okumuştum. Sanırım ardından yaşadığım düşünce sörfü beni buraya getirdi. Yaşadığımız yılları, saymayı öğrenmeseydik. Takvimler olmasaydı bilir miydik kaç yaşında olduğumuzu? Tabi ki yer çekimi gibi ne olduğunu bilmeseydik de onu yok saymayacağımız gerçeklik ve bedenimiz yine de kendi döngüsünü yaşayacaktı. Sözün özü doğanın kendi kuralları var. Kadim bilgilerden gelen, bilimle keşfedilmiş olan. Henüz bilmediğimiz ancak sonuçlarını yaşadığımız çözemediğimiz ne çok şey, kim bilir. İnsanoğlu ölmekten korktuğu kadar yaşayamamaktan korksaydı acaba nasıl olurdu dünyanın düzeni? Ölümsüzlüğün sırrını yanlış yerde mi arıyor insanlık? Fiziksel varlığı yüz yıllar önce toprağa, ateşe, suya karışmış yüzlerce düşünür, alim fikirleriyle günümüzde hala yaşamıyor mu? Kendi çağında köle, hükümdar, sıradan vatandaş, çeşitli yaşam formlarından ne çok ölümsüz var aslında. Hayata bir fikir, emek ve katkı koyanlar hiç ölmemiş olmuyor mu? İmparatorluklar bitmiş, şehirler saraylar yıkılmış ancak fikirler ve düşünceler yaşamaya devam etmiş. Bir de güzel yürekli güzel insanların evrende bırakıtları sevgi enerjisi. Üç gün önce cenaze törenine katıldığım İbrahim Abimiz de O GÜZEL İNSANLARDAN BİRİ. Sevgiyle, özenle tertemiz yaşanmış bir hayatın en güzel armağanı sevgiyle uğurlanmak ve yaşadıklarınla yaşattıklarınla iyi anılmak olsa gerek. Bir kez daha anladım ki insan ölmekten daha çok korkmalı hakkınca yaşayamamaktan ve gönlünce sevememekten.