MENÜ
İzmir 35°
Menemen'in Sesi
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
EN GÜÇLÜ EL!..
Erhan Özalp
YAZARLAR
5 Kasım 2020 Perşembe

EN GÜÇLÜ EL!..

Cuma günü yaşadığımız afet denebilecek depremin yıktığı İzmir’de 100’den fazla insanımız hayatını kaybetti. 20’ye yakın bina yerle bir oldu. Yüzlerce binada oturulamayacak düzeyde hasar, pek çok binada ise çatlak değil ciddi yarıklar oluştu.

Biz artık her konuda verilerle oynamayı alışkanlık haline getirdik.

Düşünün!.. Amerika 7, Rusya 7.1, Kandilli 6.9, AFAD ise 6.6 şiddetinde bir deprem yaşandığını iddia ediyor. Sayı olarak yazılıp okunduğunda; ha 6.6, ha 7.1 ne fark eder diye düşünebilirsiniz. Farkı 6 ile 7 arasındaki fark Hiroşima’ya atılan atom bombasının yarattığı etkinin 10 katından daha büyük bir etki. Tabi bir de AFAD’ın ısrarla 6.6 demesinden insan nem kapıyor. Aslı nedir bilmiyorum ama bir arkadaşım konuyu şöyle izah etti. “7 ve üzeri depremler tüm dünya için AFET olarak kabul edilir. Bu tür durumlarda devletler vatandaşın tüm zarar ziyanını karşılamakla yükümlüdür. Bu yükümlülükten kaçmak için ısrarla 6.6 rakamı veriliyor.” dedi. Yaşananlara bakıldığında insan “hadi canım sende” diyemiyor.

İzmir’de insanlar enkaz altında yaşam mücadelesi verirken... Kongrelerde oy isteniyor.  2023’e kadar seçim yok deniyor, ancak salgın demeden, deprem demeden seçim çalışmaları yapılıyor. Yandaş medyada her anı naklen veriyor. Düşünün bu garip kanallar ekranlarını ikiye bölerek bir yarısında İzmir depreminin yıktığı enkaz çalışmasını gösterirken, diğer yarısında Cumhurbaşkanımızın miting konuşmasını canlı olarak veriyor. Peki ne diyor Cumhurbaşkanımız? Eyyy kadınlarımız “seçimden önce seçim kazanmaya varmısınız?” Karşıdan alkış coşku ve kahkahalar eşliğinde “varız” deniyor. “Gençler seçimden önce seçim kazanmaya varmışınız?” diyor. Karşıdan yine kopyala yapıştır gibi o aynı tavrı geliyor. O sırada enkazda canı pahasına çalışan kurtarma ekiplerinin kurtardığı insanların hayata tutunma çabası beliriyor. İnsanlar kendilerini tutamayıp gözyaşlarına boğuluyorlar. Ama Cumhurbaşkanımız tüm bu olup bitenlerin uzağında kendi seçim çalışmasını sürdürüyor… Sanki deprem Türkiye’de değil dünyanın öbür ucunda bir yerlerde olmuşçasına mesafeli. Oysa birlik beraberlik, dayanışma, kucaklaşma böyle zamanlarda sağlanır, güçlenir. Buna öncülük edecek kişi de o ülkenin devlet başkanı olur.

Bu arada sayın Cumhurbaşkanımız miting sırasında ve sonrasında depremden dolayı dünyadan başsağlığı ve geçmiş olsun mesajları aldığını söyledi ve ülke yöneticilerini isimleri ile sıraladı. Özellikle Yunanistan Başbakanının mesajı oldukça insaniydi. Cumhurbaşkanımız da benzer bir üslupta cevap vermiş. Çok ta iyi yapmış. Çünkü bizler ülkece bu kavga, hakaret ve öfke dilinden yorulduk. Aslında Dünya bile bizden ve tercih ettiğimiz bu dilden yoruldu.

Tabi yeri gelmişken sormak lazım. İmar Barışı adı altında gerçekleştirdiğiniz affın sonuçlarıyla yüzleşmeye hazırmışız… Elbette hükümetin ciddi hataları, yanlışları ve sorumlulukları var. Ama bu olup bitenlerden sadece hükümet mi sorumlu? Bu yanlışlara pirim veren, fırsat gibi gören, tenezzül eden hepimizin ciddi kabahatleri var. Aslında bu bencil ve sorumsuz davranışlarımız yaşanan depremle birlikte tokat gibi yüzümüze çarptı. Görünen o ki topu hükümete atıp bu sorumluluktan hiçbirimiz kaçamayacağız. Hükümet seçimlerde bunun sonuçlarıyla yüzleşir. Peki biz vatandaşlar!.. Vatandaşlarımızı, sevdiklerimizi, canımızdan çok sevdiğimiz yavrularımızı, evimizi, barkımızı, düzenimizi kaybettik. Bu sorumsuzluğumuzun bedelini peşin ödüyoruz.

Yani şu felakette bile yanlış işler, yanlış görüntüler veriyoruz ya insanın canı sıkılıyor. Tüm bakanlar toplanıp gelmişler sırasıyla birbirini taktim edip konuşmalar yapıyorlar. Peki kentin asıl yöneticileri nerede? Neden onları dışlıyorsunuz? Neden bu kentin seçilmiş yerel yöneticilerini yok sayıyorsunuz?

Bu büyük felakette bir kez daha gördük ve anladık ki artık ulusal basın diye bir şey yok. Basınımızın neredeyse %99’u görme, duyma, hissetme özelliğini kaybetmiş. Yanı başlarında ülkenin en büyük üçüncü kenti bir yıkım yaşıyor, insanlar canını dişine takmış bir can kurtarmanın telaşında ama yöneticilerimizin ve havuz medyamızın başka dertleri var.

Bu arada sivil toplum örgütleri olayı duyar duymaz hiç zaman kaybetmeden yollara düşerek en kısa zamanda deprem bölgesine ulaştılar. Hemen organize oldular. Canlarını dişine takıp gece gündüz demeden, dinlenmeden, uyumadan, çoğu zaman aç, susuz çalıştılar. Sayısız insanımızı kurtarmayı başardılar. Yerel yönetimler ilk dakikadan itibaren tüm imkanlarını seferber ettiler. Diğer kentlerden yardımlar, ekipler ekipmanlar yetiştirildi. Emniyet aynı özverinin bir parçası olmayı başardı. Vatandaşlar depremin şokunu atlatır atlatmaz imkanları ölçüsünde yardıma koştular. Kimileri yastık battaniye kucakladı evsiz kalanlara yetiştirdi. Kimileri, çay, börek, poğaça yapıp enkaza geldiler. Kimileri evlerini açtılar. Kimileri moloz taşıyarak kurtarma ekiplerine yardımcı, kimileri de yakınları enkaz altında kalanlara teselli ve dayanak oldular.

Bir de insan denemeyecek alçaklar var tabi. Onlarda ilgi çekmek, gündemde olmak için kovuklarında gizlenerek sosyal medyadan kin ve nefret kustular. “Dün 29 Ekim’i kutladınız ya bakın Allah’ta size ceza olarak bu felaketi gönderdi.” diyebiliyorlar. Bu tür mahluklar bu cesareti nereden alıyorlar, kime güveniyorlar dersiniz!.. Bu tip meczupları bilerek ortalığa salıyorlar. Toplum öfkesini onlara odaklasın, asıl kötülüklerin sebebi olanlar sıyrılıp geçsinler diye…

Bu arada başka bir tartışmada aldı başını gidiyor. Eski binalar, yeni binalar, yorgun binalar… Oysa artık yeni teknolojiler ve malzemelerle suyun üzerine bile her türlü yapı inşa edilebiliyor. Buradaki tek ve en önemli konu yapılan binanın hakkı olan malzeme ve özenin gösterilip gösterilmemesi…

Asırlar önce kısıtlı imkanlar ve yetersiz teknolojilerle yapılmış binaları bir düşünün, sayısız felakete, savaşa maruz kalmış köprüler, şatolar, kaleler, katedraller, camiler, kiliseler, hanlar, medreseler, stadyumlar sapasağlam ayakta duruyorlar.

Bu son yaşadığımız felaketle birlikte anladık ki hayat dediğiniz şey sadece bir an…

Hırs, kibir, kariyer, para-pul, makam-mevki hepsi sadece bir andan ibaret.

Çünkü doğumumuz gibi ölümümüz de kendi elimiz de değil.

Mutluluksa enkaz altında son anda kurtarılan 3,5 yaşındaki Elif’i kurtaran insanların hissettikleri ve hissettirdikleri... Elif’in o küçük elleriyle sımsıkı tutunduğu kurtarıcısının elinden daha güçlü daha erdemli bir el var mı?

Güzel kentimize ve ülkemize geçmiş olsun. Allah bir daha böyle acıları yaşatmasın…

Saygılarımla…

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Menemen'in Sesi