Bu Pandemi rakamlarının birden katlanarak açıklanmasından da insan işkilleniyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından Pandemi’den zarar gören ülkelere zararı oranında yardım yapılacağı iddia ediliyor. İş böyleyse bizimkiler rakamları bu yüzden birdenbire apaçık yüksekten açıklıyor olabilirler!.. Mesele yurttaşların bilmesi, şeffaflık falan değil, bu kaynak aktarımını yapacakların görmesi, bilmesi, kayıt tutması. Oysa daha düne kadar bu yönde beyanda bulunanların tamamı suçlu değil miydi? Para işte nasılda her şeyi ters düz ediyor değil mi? Eskiden devletin çok anlamı vardı. Şimdi devletin yurttaş nazarında sadece birkaç anlamı kaldı. Devlet, söke söke vergisini alan, bir yanlışında, eksiğinde, itirazında vatandaşın tepesine binen bir konuma geldi.
Oysa hep söylüyoruz yurttaşın devletine karşı ne kadar sorumluluğu varsa, devletinde yurttaşına karşı eşit sorumlulukları var. Ama bu her dönem tek taraflı uygulanan bir ilişkiye dönüşmüş.
MHP hiçbir dönemde milliyetçi seçmeni bu kadar savunulamaz bir duruma düşürmemişti. İşin doğrusu MHP ile milliyetçi yurttaşları birbirine karıştırmamak ta lazım. Çünkü Milliyetçilik MHP demek değil. Aralarında kocaman bir uçurum var. MHP ve mafya çete isimlerini bir araya getirebilirsiniz, geçmişte de bunun örneklerini fazlaca gördük. MHP şu son süreçte milliyetçiler için Çakıcı ismi üzerinden öylesine kötü bir algıya neden oldu ki? Resmen milliyetçilik eşittir mafya, çete iş birliği algısını yarattı. Bu durum benim tanıdığım pek çok milliyetçi arkadaşımda ciddi rahatsızlık yarattı. Bir yasal siyasi örgüt olarak siz milliyetçilik adına bu tür suç odaklarını sahiplenemez, savunamazsınız. Bu anayasal bir suçtur.
Bu ülkede tüm kabahat ya CHP’de ya da dış güçlerde!..
Eski İç İşleri Bakanı Sadettin Tantan’ın söyledikleri iktidarlar için ders niteliğindedir.
“Mafya ve cemaat yapılanmalarının çoğalmasına yol açan nedenlerin başında yoksulluk ve işsizlik gerçeği gelmektedir. Mafya ve cemaat ortamında imkân ve kabiliyet bulmak isteyen işsiz güçsüz yoksul insanlar, bir tas çorbaya buralara katılmaya hazır.”
Gelelim şu Katar konusuna. Bu konu ile ilgili sevgili Levent Arkan’ın sosyal medya hesabından yaptığı değerlendirmesini alıntılayarak paylaşmak istiyorum.
“83 milyon nüfuslu bir ulusun varlıklarını, 300 bin nüfuslu bir "kabile devleti" yangından mal kaçırırcasına alıyor diye sevinen ve buna "dünya sermayesi ülkemize geliyor, kızacak ne var bunda" diyen zavallılar… Birincisi, Borsa İstanbul gibi global bir varlıktan hisse satılacaksa, önce bu varlığın global piyasa değeri belirlenir. Ardından, global ihaleye çıkılır ve sonrasında, en yüksek bedeli veren, milli güvenlik yönünden de sorunsuz olan alıcı kim ise ona satılır. İkincisi, eğer ki bu alıcı ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı'nın kullanmakta olduğu ve değeri 400 milyon dolar olan uçağı hediye eden kişi ise ki, böyle bir olayı dünyadaki hiçbir demokratik ülkede göremezsiniz, o zaman da şunu sormak gerekir; madem ki 300 milyon dolar gibi bir para için Borsa İstanbul gibi global bir varlığın %10 hissesini piyasa değerini belirlemeden, global ihaleye bile çıkmadan satacak kadar zor durumdayız, o zaman ülkemize hediye ettikleri 400 milyon dolarlık uçağı neden satmıyoruz? Yani bir taraftan Kıbrıs'a 7 uçakla birden ziyarete gidiyoruz, itibarda tasarruf olmaz diyoruz, sonra da 83 milyonun geleceğini yok pahasına satıyoruz! Neden? Merkez Bankası'nın kasası, eksi 48 milyar dolara düştü diye. Dolayısıyla, böylesine trajikomik olaylara sevinmeyin veya içinizden sevinin ki, zekâ düzeyinizden veya vatanını düşünen bir insan olduğunuzdan, şüphe edilmesin.
Son zamanlarda kendi kendime en çok söylediğim şey keşke denizanaları gibi beyinsiz ve kalpsiz olsaydım. Nasıl yani diyecek olanlar için bir de açıklama yapayım, denizlerin sevimsiz canlıları olan denizanalarında, beyin ve kalp bulunmuyor.
Peki neden öyle olsaydım diyorsun derseniz, ona da cevabım; eğer ki güçlü bir beyniniz ve kocaman bir kalbiniz varsa, üzüntü ve stres, hayatınızın bir parçası oluyor çünkü, etrafınızda olup bitenlere duyarsız kalamıyorsunuz.”
Saygılarımla…