Menemen’de herkes benim Fenerbahçe tutkumu bilir. Ben eski bir sporcu değilim ama kendimi bildim bileli iyi bir sporseverim. Fanatik olmadığım için. İyiye iyi, kötüye kötü diyebiliyorum. Bunun da her konuda çok değerli bir meziyet olduğunu düşünüyorum.
Bu haftaki köşemde biraz Fenerbahçe’den bahsetmek istiyorum.
Dinamo Kiev ile içerde oynadığımız ve kaybettiğimiz maçın sonunda küçük bir grup tribünden “Putin” tezahüratında bulunmuştu. Ben bu grubun hiçbir biçimde Fenerbahçe taraftarı olduğuna inanmıyorum. En önemlisi de Fenerbahçe’ye yakışmıyorlar. Kazanırken de kaybederken de rakibe saygı duymak, saygı göstermek büyüklüktür. Fenerbahçe’ye de Fenerbahçe taraftarına da bu yakışır. O yüzden bunu yapanları esefle kınıyorum. Umarım bir daha tekrarlanmaz. Bir de asla unutulmamalıdır ki Ukrayna şu anda bir istila altında. Ülkeleri için savaşıyorlar. Bu savunmanın yanında bir maçın ne anlamı olabilir ki!.. Ama yine de acı içerisindeki vatandaşlarına bir parça sevinç yaşatabilmek için Fenerbahçe’ye karşı maçı hak ederek kazandılar. Bu sadece saygı duyulacak, şapka çıkarılacak bir durum. Umarım bir daha Fenerbahçe taraftarı kisvesi altında bu tür bir olaylar yaşanmaz. Ayrıca deplasmanda kazandığımız maçta Dinamo Kievli oyuncuların ne kadar gergin, öfkeli ve mutsuz olduklarını da yüzlerinde gördük. Olağanüstü bir dönemden geçiyorlar. Allah yardımcıları olsun.
Tekrar Fenerbahçe’ye dönecek olursak; Jorge Jesus ismi üzerinde biraz durmak gerekiyor. Artık bu isim Fenerbahçe ve Fenerbahçe taraftarı için çok şey ifade ediyor. O geldiği günden itibaren ekranlarda hiçbir Fenerbahçeli yöneticiyi görmez olduk. Zaten kimse de böyle bir beklenti içerisinde değil. Bir anlamda teknik direktör, futbolcu tartışmalarını unuttuk. Belki Fenerbahçe ilk defa bir futbolcu üzerine değil, takım oyunu üzerine kadro kurdu. Bunun da mimarı hiç kuşkusuz Jorge Jesus. Duruşuyla, oynattığı futbolla, oyuncularıyla, yönetim ve taraftarıyla kurduğu saygın ilişki şimdiden tüm futbolseverlerin takdirini kazandı. Fenerbahçe maçlarını izlemek artık tüm futbolseverlere seyir zevki veriyor. Oyuna kim girerse girsin Fenerbahçe’nin sisteminde en ufak bir değişiklik olmuyor. Sistem tıkır tıkır işliyor. Oynanan futbol, alınan sonuçlar herkesi memnun ve mutlu ediyor. Takım içerisinde huzurlu ve sevgiye dayalı bir rekabet olduğunu yedek oyunculara baktığınızda anlamak mümkün. Durum böyle olunca ne sahada ne kulübede ne de tribünlerde bir sorun yaşanmıyor. Ayrıca sistem tüm oyuncuların piyasa değerlerini de arttırıyor. Yani Fenerbahçe’nin hem futbolu hem de piyasa değeri büyümeye devam ediyor…
Tabii Arda Güler bir başka. Şimdiden tüm futbol taraftarlarının gönlüne taht kurdu. Su gibi berrak bir çocuk. Efendi, saygılı, mütevazi. Sahada bakıldığında çelimsiz gibi görünse de çok klas. Özgüveni, tekniği inanılmaz. Çok zeki. Hızlı düşünüyor. Sezileri çok güçlü. Neredeyse herkes Fenerbahçe’yi onun için izliyor. Ya da bir an önce oyuna girmesini bekliyor. Fenerbahçe’de 10 numara oynayanları şöyle bir gözünüzün önüne getirin!.. Çocuk şimdiden Fenerbahçe’nin 10 numarası oldu ve kabul gördü bile. Sahaya çok yakışıyor. 10 numarayla birlikte büyüyor. Böyle devam ederse sadece Fenerbahçe, sadece Türkiye değil, Dünya futboluna mal olacak özel bir yetenek. Allah yolunu da bahtını da açık etsin.
Bir de Emre Mor gerçeği var tabii. İlk çıktığında ülke olarak hepimizi heyecanlandırmıştı. O da çok özel bir oyuncu ama usta ellerde işlenmesi gerekiyordu. Bu konuda talihsiz bir serüven yaşadı. Şımarıklığı ve disiplinsizliği ile her gittiği yerde herkesi bezdirdi. Bir anlamda Fenerbahçe’de son şansını kullanıyor. Fenerbahçe’nin en iyi zamanında Fenerbahçe’de oynuyor. Hocasını dinlerse inanılmaz bir aşama kaydedebilir. Eski alışkanlıklarında ısrar ederse, futbolla değil de hakemlerle, rakiple didişirse (antipatisini büyütürse) unutulup gidecektir. Yapacağı tek bir iş var. O olağanüstü yeteneğini tam anlamıyla takıma sunması. Ne hakemlerle ne rakiple ne de taraftarlarla uğraşmamalı. Ben Emre Mor’un da bu kadroyla büyük başarılara imza atacağına inanıyorum.
Fenerbahçe’nin orta sahasında bir de Crespo diye harikalar yaratan bir oyuncusu var. Ben bu yazımda onu kısacık yazarak harcamak istemiyorum. Uygun bir yazımda kendisine uzun uzun anlatmak istiyorum. Çünkü bunu fazlasıyla hakkediyor. Şimdilik sadece helal olsun.
Bir de mutlaka altını çizmek istediğim bir detay var. Galatasaray’ın 29 Ekim koreografisi. Emin olun ki hem bir Fenerbahçe taraftarı olarak hem bir futbolsever olarak, en önemlisi de bir Türk vatandaşı olarak hayran kaldım. Gurur duydum. Tebrikler Galatasaray…
Sevgi ve Saygılarımla