Aslında bu haftaki yazım için başka bir konum vardı. Ancak hafta sonu oynanan Göztepe Altay maçında yaşananları göz ardı etmek istemedim. Bu nedenle bu hafta sizlerle bu konuda sohbet etmek istiyorum.
Tüm hafta boyunca sporsever arkadaşlarımla bu maçın sohbetini yaptık. Gitsek mi gitmesek mi konusunda emin olamadık. Ama hep aklımda İzmir takımlarımızın bir maçını Göztepe stadında izlemek vardı. Nedense Göztepe Altay maçı da tam bu maç gibi geldi. Arkadaşım aradı. Bilet ayarladım dedi. Ben de tamam dedim. Stada gittik. Çok yoğun bir ilgi vardı. Ama nedense tribünlerin belli yerlerindeki guruplar gergindi. Sanki maç için değil de başka bir şey için gelmiş gibiydiler. Maç başladı. Sahada oyuncular arasında hiçbir sorun yoktu. Köşedeki tribünlerde Altay seyircisi vardı. Onlar çok ateşliydiler. Maç ile değil yandaki tribünlerle uğraşıyorlardı. Maçın henüz başlarıydı. Takımlar birbirini sınıyorlardı. Hava biraz sertti. Ama saha atmosferi oldukça sıcaktı.
Göztepe sahası gerçekten çok güzel olmuş. Özellikle aydınlatma çözümü çok başarılıydı. Direklere değil, tribün alınlarına aydınlatmaları koymuş olmaları çok şık olmuş. Ben bir yandan maçı, bir yandan stadyumu incelerken bir anda bir ses duyuldu. Bağrış çağırışlar arasında Göztepe tribünleri karıştı. Altay tribününden Göztepe tribününe kuyruklu yıldız misali bir meşale süzüldü. Bunu ilk anda fark edemedim. Ancak düştükten sonra ateş parladı ve çığlıklar büyüdü. Maç durdu. Uğultu başladı. Herkes meşalenin düştüğü yere yöneldi. Güvenlikler, oyuncular, hakemler, yedek kulübeleri, seyirciler… Uğultu büyüdü. Telaş büyüdü. Kulaktan kulağa ulaşan duyumlar öfkeyi körükledi. İnsanlar yeterince anlayamadığı bir şey için galeyana gelmeye başladı. Küfürlerin bini bir para. Kitler galeyana gelince akıl devre dışı kalıyor. İnsanlar duygularıyla hareket ediyorlar. Akla ve mantığa, sağduyuya kendilerini kapatıyorlar. Hatta böyle hareket eden insanlara da öfke kusabiliyorlar. Tarih bu tür trajedilerle doludur. “Heysel Faciası” hala kurşun gibi hafızalarımızda duruyor. Hatırlayanların bu tür olaylar karşısında kaygı duyması çok normal. Ben de kaygılandım. Herkes olay yerine odaklanmışken bir ara Göztepe Tribünlerinden birisi sahaya fırladı. Gidip köşe bayrağını yerinden söktü. Bir korner köşesinden diğer köşeye kadar elinde sopayla koştu. Sahada, saha dışında herkes ipnotize olmuş gibi onu izledi. Aklını kaybetmiş gibi Altay kalecisinin kafasına tüm hışmıyla öldürürcesine bir kaç kez vurdu. Elindeki sopa kırıldı. Kaleci neye uğradığını anlamadı. Bunu gören Göztepeli oyuncularda ne olduğunu anlamadılar ve can havliyle oradan uzaklaştılar. Sahada sanki güvenlik yoktu. Ama vardı. Ama onlarda ne olup bittiğini çok geç fark ettiler. Ciddi bir güvenlik zaafı vardı. Gerçekten her şey çok acemideydi. Tribündeki meşale ile birlikte sahaya hiç alışık olmadığımız biçimde bir ambulans girdi. Daha o tribünün önündeyken aynı biçimde hatta bu defa sahanın ortasından geçerek o noktaya giden bir başka ambulans daha gördük. O an çok ciddi durumlar olduğunu anladık. Herkes gibi kaygılandık. Çünkü tribündekiler de kaynamaya başladı. Allahtan sahaya inmediler. Ama ramak kalmıştı.
Sonradan öğrendik. Meşalenin isabet ettiği kişi çocuklarıyla maça gelmiş. Yüzünde boynunda ciddi yaralar oluşmuş. Durumunun ciddi olduğu konuşuluyordu. Kaleci aldığı ciddi darbeler sonucu başından sırtından yaralanmış. Onun da başındaki yaralar, açılmaların ciddi olduğunu öğrendim. Sonrasında bu olayların sokaklarda da devam ettiği söylendi. Güvenlik güçlerinin müdahalesiyle dağıtılmış. Olayın failleri yakalanmış. Bu olaylara karışan diğer taraftarlarda göz altına alınmış. Sorguları sürüyormuş. Tabii görmediklerimiz haber ve duyumdan ibaret. Uzun lafın kısası korktuk ve kaygılandık. Yaralanan kardeşlerime acil şifalar diliyorum. Allah korudu. Tribünlere sevdiklerimizle gidiyoruz. Bir karnaval, bir bayram tadında maç izlemek istiyoruz. İşin özü pazar günü güzel İzmir’imizin iki güzide kulübü yaralandı. Bir an önce herkesin sorumluluklarını hatırlaması işini layıkıyla yapmasını bekliyoruz.
Sevgi ve Saygılarımla.