Çocuksunuz kaygılısınız. Gençsiniz kaygılısınız. İş sahibisiniz kaygılısınız. Aile sahibisiniz kaygılısınız. Çalışansınız kaygılısınız. İşverensiniz kaygılısınız. Kadınsınız kaygılısınız. Yaşlısınız kaygılısınız. Emeklisiniz kaygılısınız. Engellisiniz kaygılısınız.
İktidara yakın, iktidar nimetlerinden beslenen çok küçük bir kesim dışında! Onlar çok mutlu, çok umutlu. Onlar her şeyi tozpembe görüyorlar. Ülkemiz onlar için mükemmel bir ülke. Servetlerinin ne kadar olduğunu bilemeyecek kadar zenginleşmişler.
Tabii yabancı turistleri, gurbetçileri de bu mutlu azınlığa eklemek mümkün. Yaşadıkları ülkede kazandıkları paraları beğenmeseler de ülkemize gelip burada bir aylık maaşlarıyla en iyi otellerde bir ay tatil yapabiliyorlar. Onlara göre burada yaşayanlar nankör. Türkiye cennet. Şükretmeyi bilmiyorlar. Avrupa, Amerika, İngiltere, Rusya, Çin Dünyanın tüm ülkeleri bitmiş, tükenmiş, bizi kıskanıyorlar.
Hele şu yaşı ilerlemiş ablalara, amcalara ne demeli. Onların zamanında yol yokmuş, ekmek yokmuş, su yokmuş, buzdolabı yokmuş, kuyruklar çokmuş, hastane kuyruklarında insanlar ölüyormuş. Söylediklerine kendileri bile inanmıyor da maksat başka. İnsanların işsizlikten, yoksulluktan, çaresizlikten, umutsuzluktan canı burnunda. Bilerek gidip onları tahrik ediyorlar. Bir kıvılcım çıksa da ortalık tutuşsa istiyorlar. O kargaşada insanların canı yansın ve sokaklar sussun istiyorlar. Hep olan, herkesin bildiği oyunlar. Ama bu millet gerçekten feraset sahibi. Hiçbir kışkırtmaya, hiçbir oyuna gelmiyorlar. Tüm girişimleri boşa çıkarıyorlar hem de bu kadar zor durumdayken.
Ülkemizdeki ekonomik zorluklar can yakıyor. İnsanlar hayal kurmayı bıraktı. Umutlarını çoktan içine gömdüler. Saltanat sürenler yiyecek ekmek bulamayanları şükretmemekle suçluyor. Hatta sokak röportajlarında derdini anlatmaya çalışan insanları şükretmediği için azarlıyorlar. Onlara vatan haini, dış güçlerin maşası, fetöcü, terörist gibi suçlamalarda bulunabiliyorlar. Acayip haller ülkesi olduk.
Peki siz hiç işsiz kaldınız mı? İşsizken birde umudunuzu kaybettiniz mi? Üstüne bir de okuyan çocuklarınız, ödenememiş kredi kartlarınız, kiralarınız var mı? Kapı her çaldığında nefesiniz kesildi mi? Ödeyemediğiniz için elektriğiniz, suyunuz, doğalgazınız, internetiniz, telefonunuz kesildi mi?
İş aramak için beş parasız evden çıkıp gün boyu gezinip umutsuzca iş sorup sonra umutları biraz daha yıkılmış olarak eve döndünüz mü? Bir kahvede bir çay ve bir gevreğe gücünüzün yetmemesinin ne demek olduğunu biliyor musunuz? Kazayla bir arkadaşınıza rastlamanın, birlikte bir yere oturmanın, bir şeyler yemek zorunda kalmanın nasıl bir kâbus olduğunu hiç yaşadınız mı?
Zor hem de çok zor zamanlardan geçiyoruz. Yaşamayanın asla anlayamayacağı duygular bunlar. Eşin dostun, çoluğunun, çocuğunun, komşunun, arkadaşının yüzüne bakamamanın güçlüğünü biliyor musunuz? Haksızın karşısında hakkınızı savunamamanın, söyleyeceklerinizi yutmanın ne demek olduğunu biliyor musunuz? Çaresizlikten eziliyor, ziyan oluyorsunuz. Sevdiklerinizin nazarında tükeniyorsun. Ne huzur ne sağlık ne aile ne ilişki kalıyor...
Dedim ya yaşamayan nereden bilsin. Birileri iş ekmek bulamazken, birileri çalışırken bile geçinemezken bu ülkede hiç çalışmadığı halde dünyanın sayılı zenginleri arasına girmiş çürükler (Askerlik yapmama mazeretleri) var.
Eski Türkiye’de insanlar hiç bu kadar mutsuz, umutsuz ve çaresiz olmamıştı.
Ama hep derler ya gecenin en zifiri karanlık olduğu zaman, şafağa en yakın olduğu andır. Ben de buna inanmak istiyorum.
Sevgi ve Saygılarımla.